Yeniçağ’dan Fatih Ergin tarikatların amacını ve arkasındaki isimleri açıkladı İsmailağa cemaatine bağlı Hiranur Vakfı’nın kurucusunun özbeöz kızını 6 yaşındayken 29 yaşındaki müridi ile evlendirmesini konuşuyoruz kaç gündür…
Olay dehşet! Dehşet de, en az onun kadar dehşet olan bir şey daha var…
O da, skandalın ortaya çıkmasıyla hedef haline gelen tarikat ve cemaat denilen gerici yapıları siyasetten, medyadan, şuradan buradan bir nefer gibi savunanların varlığı…
Emin olun, bunların varlığı bu karanlık yapılardan bile daha tehlikeli…
Niye mi? Anlatayım…
Skandal gün gibi ortada…
Üstelik ortaya çıkma süreci şeyhin mağdur kızının şikâyetçi olması başladı…
Ama buradan, “İslam’a saldırı” çıkarılıyor! Neymiş bu skandala tepki yağdıranların dertleri çocuk değilmiş…
6 yaşındaki çocuğun bedenine göz dikilmiş, aşağılık bir sömürü hali var ve çocuğa bu saldırı, bu sapıklık İslam adına yapılmış… Garip ki, tepki gösterirseniz, İslam’a saldırmış oluyorsunuz!
Bu tarz rezillikleri “istisnai” olarak görmek, birilerinin bunu “İslam’a saldırı” için kullandığını söylemek, laiklik yanlılarının arasında da böylesine ilişkiler olduğuna dair teoriler öne sürmek olayı bulanıklaştırma çabası…
Oysa adliye arşivleri tarikat ve cemaatlerde çocuklara yönelik yaşanan ve basına yansımadığı için duyulmayan, unutturulan bu türden nice olayın dosyası ile dolu…
“İyi huylu tarikat, kötü huylu tarikat” ayrımına girmek, devletin yanında duran ya da muhalif tarikat sınıflaması yapmak, tarikatları “suçlulardan” temizleyelim demek…
Tarikat üyesi olmasa bile tarikatların varlığından rahatsız olmamak, politik kaygılarla tarikatlarla ilişki içinde bulunmak ve en kötüsü de tarikatları “Türkiye’nin bir gerçeği” olarak görmek…
Siyaset cemaat ve tarikat gibi yapıları “sivil toplum unsuru” gördükçe ve kamuoyu gericiliği, bu karanlık yapıları sorun etmedikçe çocuk yaşta evlendirmeleri de, tarikatların rezil düzeninde her türlü cinsel istismarı da daha çok duyacağız. Ki bu duyduğumuz ilk değil…
Siyasetin, medyanın, sivil toplumun tarikatlara sorun olarak bakmayışının dehşeti, tehlikesi işte burada…
Öyleyse; tarikatları ve cemaatleri ülkenin bir gerçeği olarak görenler, tarikat şeyhleriyle görüşmek için sıraya girenler de bu toplumsal kirlenmenin bir parçası olmuyor mu?
Türkiye eğer çocuklarını koruyan bir ülke olacaksa laikliği yerden kaldırıp yeniden hayata geçirmek zorunda.
Tarikatın olduğu, laikliğin yok edildiği bir ülkede çocuğa her yerde istismar ve saldırı olur.
“Benim çocuğum nasıl olsa tarikata gitmiyor” demeyin! Bu öylesine bir virüs ki buradan çıkar tüm topluma yayılır.
İşin trajikomik yanı ise şu; laiklik savunucularını yıllardır “ahlaksızlıkla” suçlayanların aslında ne derece “geniş” olduğunu, neleri normal karşılayabildiğini çok iyi görüyoruz. Görüyoruz ve gördükçe midemiz bulanıyor…
Laik kesim, toplumsal ahlak anlamında tarikatların ve cemaatlerin yanında son derece “muhafazakar” kalıyor.
Özetle; işin özü şu; sermayesi sadakat ve cehalet olan bu yapılarda Türk istikbalinin evlatlarının beyni yıkanıyor, cumhuriyete düşman Taliban olarak yetiştiriliyor.
O yüzden devletin malından ne koparabilirlerse aslında onlar için dinsiz bir devletten kopardıkları ganimettir.
Siyasal İslam’ın Atatürk’ün kurup yoktan var ettiği bu ülkenin ne kadar kazanımları varsa teker teker yok etmek, ellerine geçirmek için her hileye başvurmaları bundandır…
Siz siz olun; Türk istikbalinin evladı olan çocuklarınızı; tarikatların, şeyhlerin, gavsların, hoca efendilerin, Kur’an kursu adı altında faaliyet gösteren merdiven altı yapıların erişemeyeceği bir yere koyun!
Ve devlet, devlet olsun; devlete, topluma zerre faydası olmayan, meczup ve miskinlerin pinekleme kulübü, ihanet yuvası olan tarikatlar, cemaatler kapatılsın!