Rusya ile S-400 anlaşması yapan Türkiye, son dönemin en çok konuşulan hava savunma sistemine sahip olacak. ‘Yüksek etkili koruma’ kabiliyetiyle dikkatleri çeken S-400’lerin 15 Temmuz’a kadar Türkiye’ye konuşlanması bekleniyor. Amerikan hükümetinin yaptırım tehditlerinin gölgesindeki anlaşma, son dönemin en büyük kırılması olarak görülüyor.
CAATSA gibi ekonomik yaptırım silahını müttefik ülkeler üzerinde dahi kullanmaktan çekinmeyeceğini açıklayan Amerikan hükümetinin hangi adımları atacağı ise büyük merak konusu. ABD’nin özellikle Rusya üzerindeki baskısını artırmak için 2 Ağustos 2017’de ABD Başkanı Donald Trump tarafından onaylanan ABD’nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası’nı (CAATSA) yenisafak.com’a değerlendiren Stokholm merkezli Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI) uzmanları, ABD’nin ‘tehdit’ politikasının başta NATO olmak üzere müttefik ülkelerle ilişkileri altüst edeceği uyarısında bulundu.
ABD’NİN ULUSAL ÇIKARLARININ KURBANI ‘MÜTTEFİK ÜLKELER’
Son on yılda, ekonomik yaptırımların ABD’nin daha kapsamlı ekonomik ve dış politikası çerçevesinde önemli bir araç haline geldiğini ifade eden SIPRI Silah ve Askeri Harcama (AMEX) program uzmanı Alexandra Kuimova, Ağustos 2017’de imzalanan CAATSA’nın, Rusya’yı engellemenin bir aracı olarak görüldüğünü belirtti. Kuimova, ABD’nin Rusya’ya yönelik yaptırımlarını destekleyen ve güçlendiren CAATSA’nın, ABD hükümetine Rusya’dan silah alan ülkelere ihracatını reddetme yetkisi verdiğini, bunun da ötesinde ABD hükümetine, ülkesindeki devlet kurumlarının veya şirketlerin Rus silahlarını içeren herhangi bir işlemde bulunmalarını engelleyebileceğini açıkladı.
ABD’nin çıkarlarına aykırı olan Rus çıkarlarını köreltmek için bir araç olarak CAATSA’nın kullanılmasının bir mantığı olsa da, bu yasanın hedeflenen Rus silah alıcıları ile sorunlara yol açmadan nasıl uygulanabileceğini anlayabilmenin zor olduğunu vurgulayan Kuimova, “Çoğu Rus silah alıcısı da ABD’nin ulusal çıkarları açısından önem taşımaktadır. Bunlar, bazen Hindistan gibi ABD’nin stratejik müttefikleri veya resmi bir ittifak içindeki müttefiklerdir (Örneğin, bazı NATO ülkeleri hala Sovyet ekipmanı kullanıp, Rusya’dan yedek parça ve güncelleme satın almaktadır)” ifadelerini kullandı.
Kuimova, “CAATSA yaptırımlarıyla tehdit altındaki birçok ülke, kendi ulusal çıkarlarına zarar veren ABD’nin ulusal çıkarlarının kurbanı olduklarını düşünüyor” diyerek, Rusya’nın işbirliği ve teknoloji transferi tekliflerine dayanan yerli silah endüstrilerini geliştirme çıkarlarının da dahil olduğu bu durum için, “En iyi ihtimalle bu ülkelerin ABD ile olan ilişkilerini bozuyor, en kötü ihtimalle ise onları ABD’den uzaklaştırıyor” dedi.
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ise daha sonra, Washington ile Ankara arasında yaşanan S-400 gerilimi konusunda Türkiye’nin ABD’den gelebilecek olası yaptırımlara hazırlandığını da söylemişti.
TÜRKİYE SAVUNMA İHTİYACININ YÜZDE 65’İNİ KARŞILIYOR
Türk silah endüstrisi son yirmi yılda önemli ölçüde büyüdüğünü ifade eden Kuimova, “Türkiye bugüne kadar tanklar, savunma sistemleri, askeri elektronikler dahil olmak üzere belli başlı silah türlerini geliştirme ve üretme yeteneğine sahip. Türk yetkililere göre, Türkiye kendi savunma ihtiyacının yüzde 65’ine ulaşmayı başardı. Son yıllarda, Türkiye 2023 Vizyonu adlı ulusal kalkınma programı çerçevesinde askeri teknolojisini ve kapasitesini geliştirmektedir. Türkiye, silah tedariğinde daha yüksek düzeyde bir kendi kendine yeterlilik kazanmak adına önemli yerli silah üretim yeteneklerini geliştirme amacını ve dünyada söz sahibi bir silah ihracatçısı olma isteğini yerine getirmeyi hedefliyor” dedi.
Türk silah endüstrisinin gelişiminin etkileyici olduğunu vurgulayan Kuimova, yurtdışından gelen ekipmanların önemine değinerek, Türkiye’nin büyük bir pazarda rekabet ettiğini ifade etti. Dünyadaki silah sanayisine ilişkin Kuimova, “Görünen o ki; küresel talep artıyor, küresel arz ise daha hızlı artıyor” dedi.
TÜRK SAVUNMA SANAYİSİ NE YAPACAK?
Yaptırımların Türk silah endüstrisi üzerinde çok güçlü bir etkisinin olacağını vurgulayan SIPRI Silah ve Askeri Harcama (AMEX) program uzmanı Siemon Wezeman ise, “Yaptırımlar sınırlı kalsa bile (örneğin sadece F-35 üzerinde uygulansa), hala ileride meydana gelebilecek ABD yaptırımlarının tehdidi varlığını koruyacaktır” dedi.
Rusya ve Çin gibi ABD’ye bağımlı olmayan ortaklar bulmanın ve onlarla silah geliştirme ve pazarlar üzerinde çalışmanın Türkiye için 180 derecelik bir dönüş olacağını belirten Wezeman, bu dönüşün Türkiye’ye maliyetinin fazla, sonuç almanın ise yavaş olacağını ifade etti.
TÜRKİYE’Yİ İTTİFAKTA TUTMAK NATO’NUN MENFAATİNE
Türkiye, ordu açısından NATO’ya en büyük katkı sağlayan ülkeler arasında yer aldığını ifade eden Wezeman, “Silahlar, harcama ve stratejik konum. Birileri bunun ABD ve NATO için hala önemli olduğunu düşünebilir. Ancak, S-400 üzerindeki sürtüşme (Suriye ve Orta Doğu’daki politikalara ve Kürtlere destek) sadece ABD ile Türkiye arasındaki bir mevzu değil, bunun etkisi NATO’da daha geniş çapta. Bir çeşit ayrılığın ortaya çıkma ihtimali var” dedi.
NATO’nun 2014’ten beri canlanan bir Rusya’yla karşı karşıya olduğunu ve Rusya’nın askeri gücünün artmasından şikayet etmeye devam ettiğini vurgulayan Wezeman, “Özellikle şu anda Türkiye gibi güçlü bir üyeyi ittifakta aktif tutmak NATO’nun kendi menfaatine uymaktadır” ifadelerini kullandı. Wezeman, “Bu nedenle, NATO’nun S-400’te bir anlaşmaya varması, en azından kötü ilişkileri yumuşatmak, bütün tarafların itibarını kurtarmak ve ittifakı korumak açısından çıkarına olacaktır. Buna bağımsız bir sistem olarak Türkiye’nin S-400’ü elinde tutması (NATO ağına tam olarak entegre olmadan), ABD’nin Patriot, diğer gelişmiş silah(daha düşük fiyat ve daha fazla teknoloji paylaşımı) veya Türk endüstrisi ile işbirliği konusunda daha iyi bir teklifle gelmesi de dahil” açıklamasında bulundu.