Pandemi tarihçisi Doç Dr Varlık, Tarihteki pandemiler uzun vadede kökten değişimlerin ipuçlarını verir
Pandemi tarihçisi Doç Dr Varlık, Tarihteki pandemiler uzun vadede kökten değişimlerin ipuçlarını verir. Pandemi tarihçisi, Rutgers Üniversitesi ve South Carolina Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nükhet Varlık, AA muhabirinin sorularını yanıtlarken, tarım toplumuna geçiş ve hayvanların evcilleştirilmesiyle hayvanlardan insana geçen hastalıkların yol açtığı pandemilerin toplumları bin yıllar boyunca etkilediğine değinirken, son yapılan arkeolojik ve genetik araştırmaların, örneğin veba hastalığının MÖ 3000’li yıllardan itibaren Avrasya kıtasında geniş çaplı pandemilere yol açtığını gösterdiğini aktardı.
Pandemi tarihçisi Doç Dr Varlık, Tarihteki pandemiler uzun vadede kökten değişimlerin ipuçlarını verir
Tarihsel kayıtlarda yer alan Atina vebası (MÖ 430-426), Antonin vebası (165-180), Jüstinyen vebası (541-542) ve Kara Ölüm’ün (1346-1353) en çok bilinen salgınlar olduğunu dile getiren Varlık, şu bilgileri verdi:
“Orta Çağ’ın sonlarından itibaren ticaret ve ulaşım ağlarının giderek genişlemesi, denizciliğin ilerlemesi ve coğrafi keşiflerle birlikte salgın hastalıklar da artmıştır. Bu dönemde eskiden beri var olan hastalıklara ilaveten çiçek, frengi, sarı humma gibi hastalıklar, özellikle yeni ulaştıkları bölgelerde, kitlesel ölümlere neden olmuştur. Örneğin Avrupalılar tarafından Amerika kıtasına taşınan kızamık, çiçek gibi hastalıklar, bunlara karşı bağışıklığı olmayan yerli halka bulaşınca çok ağır kayıplara yol açmıştır. Genetik araştırmalarından öğrendiğimiz şaşırtıcı bir buluş da kitlesel ölümlere yol açan bu hastalıklar arasında bir tür salmonella da olduğu yönünde. Öyle ki milyonlarca insanın hayatını kaybettiği bu salgınlar sonucu Amerika kıtasındaki yerli nüfus neredeyse yok olma noktasına gelmiştir. Yeni Çağ boyunca eski enfeksiyon hastalıklarının yayılımı artmakla birlikte yeni hastalıklar ortaya çıkmış ve bunların dolaşımı gitgide hızlanmıştır. 19. yüzyıla gelindiğinde demiryolu ve buharlı gemilerle daha da hızlanan ulaşım ve taşımacılık, başta kolera ve veba olmak üzere birçok salgın hastalığın yayılımını artırmıştır.”
Doç. Dr. Varlık, 1918-1920 arasında tüm dünyada büyük kayıplara yol açan ve “İspanyol gribi” olarak da bilinen enflüanza pandemisinin en az 50 milyon insanın ölümüyle sonuçlandığını kaydederek, şöyle konuştu:
“Ticari hava taşımacılığının yaygınlaşmasıyla insanların küresel hareketleri katbekat hızlanmış ve hastalıkların yayılması daha önce eşi benzeri görülmemiş bir seviyeye ulaşmıştır. Özellikle 20. yüzyılın sonlarına doğru yeni çıkan enfeksiyon hastalıkları, küresel sağlık sorunları arasında önemli bir yer tutar. Bunlar arasında başta HIV/AIDS olmak üzere hayvan kökenli değişik grip türleri de sayılabilir. Örneğin 1957-1958 yıllarındaki Asya gribi 2 milyon, 1968-1969 yıllarında yaşanan Hong Kong gribi de yaklaşık 1 milyon insanın hayatını kaybetmesine neden olmuştu. Yaklaşık son 20 yıllık döneme baktığımızda ise SARS, MERS, Ebola, Zika, Kuş Gribi ve Domuz Gribi salgınlarını da sayabiliriz.”
Geçmiş pandemilerin toplumsal hayatı, siyasal yapılanmaları değiştirdiğini, ekonomik, dini, kültürel birçok alanda kökten değişimlere yol açtığını belirten Nükhet Varlık, şöyle devam etti:
“Çok sayıda insanın kısa bir sürede hayatını kaybetmesi toplumsal yapıyı tümüyle değiştirebilir. Bu hem demografik dengeleri bozar hem de yeni toplumsal dinamikleri beraberinde getirir.
Dolayısıyla hangi zaman diliminde ve hangi kültürde olursa olsun çok sayıda insanın kısa bir süre içinde hayatını kaybetmesi toplum içinde muhakkak değişimlere yol açacaktır.
Önemli olan toplumlar bu şok dalgalarının etkilerini yumuşatacak esnekliğe sahip mi yoksa bu şok dalgası onarılamaz başka yaralara mı yol açacak?
Pandemilerin sonuçlarına hızlı adapte olabilen toplumlarda bu etkiler nispeten daha hafif hissedilir.
Geçmişteki pandemilerin ekonomik sonuçları arasında en önemlilerinden biri iş gücünün daha değerli hale gelmesidir. Bunun yanı sıra, pandemiler kimi zaman büyük göç dalgalarını tetikler.
Tarihsel örneklerine baktığımızda salgın sırasında ya da sonrasında kırsal alandan kentlere göç artmış ve kentleşme süreci hızlanmıştır. Pandemiler siyasi iktidarların gücünü de etkiler.
Kimi zaman toplum içindeki eşitsizlikler ve memnuniyetsizlikler pandemiler sonucunda daha görünür hale geldiği için böyle zamanlarda kitlesel isyan ve başkaldırı hareketleri daha sık görülür. Değişen toplumsal değerler ve yapılar salgınlar sonrasında yeni siyasi oluşumları da beraberinde getirir.”
Doç. Dr. Nükhet Varlık, çoğunluğun tanık olduğu ilk pandemi olan Kovid-19’un önceki pandemilerle ortak noktalarını şöyle açıkladı:
“En belirgin olanı pandemiler karşısında toplumların sergilediği tepkilerle ilgili. Her ne kadar zaman içinde ve toplumdan topluma bu tepkiler değişim gösterse de benzer olan şey bu tepkilerin içinde barındırdıkları çeşitliliktir.
Toplumlar karmaşık yapılar olduğu için salgın karşısında verilen tepkiler de kişiden kişiye ya da bireylerin sosyo-ekonomik sınıf, din, ırk, cinsiyetine göre değişiklik gösterir. İşin ilginç tarafı, bir pandemi sırasında aynı toplumda birbirinden çok farklı hatta bazen taban tabana zıt tepkileri bir arada görebiliriz.
Örneğin kimileri pandemiler karşısında korkuya teslim olup ona göre tepkiler verir, kimileri daha umursamaz davranabilir. Yine aynı şekilde kimi bireyler salgından kaçıp kendilerini kurtarmayı düşünürken, kimileri de başkalarına yardım etmek için kendi hayatlarını tehlikeye atacak şekilde davranabilirler.
Kimileri dedikodu ve komplo teorileri yayarken, diğerleri gözlemlerine ve bilime göre hareket eder. Sonuç olarak bu farklı ve hatta zıt tavırlar bugün olduğu gibi geçmişteki pandemilerde de karşımıza çıkan bir durumdur.
Pandemileri birbirlerinden farklı kılan hem salgına yol açan hastalığın özellikleri hem de toplumların yapısıdır.”
Kovid-19’un kendine özgü biyolojik ve epidemiyolojik özelliklerine işaret eden Varlık, şunları kaydetti:
“Hastalığa yol açan yeni tip koronavirüsün bulaşıcılık özellikleri, kuluçka süresi, insan vücuduna etkileri konusunda hala iyi anlaşılmayan özellikleri araştırılmaya devam ediyor. Bu durumda Kovid-19’u veba, kolera, hatta enflüanza gibi pandemilere benzetmek ve onlara bakarak anlamaya çalışmak doğru olmaz.
Bu karşılaştırmaları yapmadan ya da benzerlikler bulmaya çalışmadan önce pandemiye yol açan hastalığın özelliklerini dikkatlice düşünmek gerekir. Her bir salgının kendine özgü toplumsal tepkileri şekillendirdiğini de hatırlayalım.
Yani bir hastalık kişiden kişiye kolayca bulaşabiliyorsa ya da genç-yaşlı ayrımı yapmadan öldürüyorsa, bu pandeminin yol açacağı toplumsal tepkiler söz gelimi daha yavaş ilerleyen ve bulaşıcılık özellikleri biraz daha hafif ya da daha az oranda ölüme yol açan bir pandemiden farklı olacaktır.
Ayrıca toplumların ne kadar süre boyunca pandemi ile mücadele verdikleri, bir yandan da ne türden toplumsal, politik, ekonomik sorunlarla uğraştıkları da tepkileri şekillendiren unsurlar arasındadır.”
Kovid-19 pandemisinin daha ne kadar süreceği veya ne zaman kontrol altına alınabileceğinin henüz bilinmediğine değinen Varlık, şu değerlendirmede bulundu:
“Yaşadığımız bu süreçte devletler kendi risk değerlendirmelerini yapıp ona göre korunma politikaları izliyorlar. Her ne kadar her devlet kendi sınırları içerisinde virüsle mücadele veriyorsa da uzun vadede bu çabalar küresel bir krizi durdurmak için yeterli olmayacaktır. Mademki pandemi dediğimizde hepimizi ilgilendiren küresel bir tehditten söz ediyoruz, o halde bunun sadece ulus devletlerin çabalarıyla çözülebilecek bir sorun olmadığını hatırlamak lazım. Küresel ölçekte bir sorun küresel dayanışma ve iş birliğini esas alan uluslararası bir çaba gerektirir. Pandeminin ilk birkaç ayında bu türden adımlar atılmış olsa da şu son girdiğimiz dönemde virüsün yayılımını kontrol altına alamayan ülkeler bu türden çabaları büyük ölçüde boşa çıkarmış oldu.”
Varlık, ABD’nin, özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki sağlık programlarını destekleyen DSÖ’den çekilmesinin yeni küresel sağlık krizleri doğabileceğine dikkati çekerek, “ABD hükümetinin çokça eleştirilen bu kararı Kovid-19 araştırmaları sonucu elde edilebilecek bir aşıya Amerika halkının erişimini engelleyebilir ya da geciktirebilir. Diğer yandan da bu ABD’nin küresel sağlık alanında dünya liderliğini kaybetmesi anlamına geliyor.
Kurulduğundan bu yana küresel sağlığı tehdit eden birçok sorunun göğüslenmesinde öncülük etmiş olan DSÖ bu süre içinde birçok önemli başarıya imza atmış durumda. Bunların arasında çiçek hastalığının dünyadan yok edilmesi, çok ilaca dirençli tüberkülozun (MDR-TB) kontrol altına alınması, grip ve diğer ölümcül enfeksiyonları izlemek için sistemler geliştirilmesi gibi son derece önemli çabalar da var.
Her ne kadar kurumun Kovid-19 karşısında izlediği politikalar eleştiriliyor ve tartışıyor olsa da DSÖ’nün korona karnesi ancak pandemi sona erdikten sonra araştırılıp anlaşılacak.” diye konuştu.
Doç. Dr. Nükhet Varlık, Kovid-19’un yol açacağı değişimin her yerde aynı ölçüde ve aynı hızda olmayacağını ifade ederek, şu görüşleri dile getirdi:
“Salgından daha ağır etkilenen ülkelerde bu değişim şüphesiz daha hızlı gerçekleşecek. ‘Pandeminin ardından yeni bir dünya düzeni bizi bekliyor mu?’ sorusu da zihinleri meşgul ediyor.
Günlük hayat bazında baktığınız zaman değişim başladı bile. Örneğin ABD’de büyük şehirlerden göç başladı. İlkbahar aylarında özellikle New York’ta çok ağır geçen salgın sırasında evlerine kapanmak zorunda kalan aileler şimdi biraz daha rahat hareket edebilecekleri şehir dışındaki banliyölere taşınmaya başladılar.
Bir yandan da dijital iletişim teknolojilerini kullanarak uzaktan ya da evden çalışma iş dünyasının birçok sektöründe uygulanıyor. Hatta bu çalışma usulleri pandemiden sonra da devam edeceğe benziyor. Yine eğitim alanında buna benzer bir değişim yaşandı ve uzaktan eğitim bir süre daha devam edecek gibi görünüyor.
Pandemi günlük hayatımızın birçok alanını etkiledi. Şimdiden çalışma, sosyalleşme, seyahat ve tüketim alışkanlıklarımızı değiştirdi. Tabii burada asıl önemli olan soru bunun sadece geçici bir adaptasyon süreci mi olduğu yoksa sürdürülebilir uygulamalara dönüşüp dönüşemeyeceği ile ilgili.
Yani kısa vadeli çözümler bireysel ya da toplumsal birtakım fedakarlıklar gerektirse de zaman içinde terk edilecek uygulamalardır. Bunların sonucunda uzun soluklu toplumsal dönüşümler beklemek doğru olmaz.”
Ekonomi tarihçilerinin iddialarına göre pandemilerin ekonomik etkilerinin çok uzun sürmediğini, nispeten daha kısa sürede toplumların yaralarını sarabildiğini aktaran Varlık, siyasi dönüşümlerin daha uzun vadede şekillendiğini, pandeminin hangi ülkeleri daha çok etkileyeceğinin, gelecekteki siyasi dönüşümleri şekillendirmede rol oynayacağını vurguladı.
Varlık, ABD’de kamuoyu doğru şekilde bilinçlendirilmediği için federal hükümetin salgın yönetiminde çok zayıf kaldığını belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Uzun vadede bu başarısızlığın hem ekonomik hem siyasi sonuçlarını göreceğiz. Üstelik de bu sonuçlar sadece Amerikan ekonomisini etkileyen sonuçlar olmayacak. Tarihteki büyük pandemiler de bize uzun vadede kökten değişimler olacağına dair ipuçları veriyor.
Pandemiler toplumların mevcut sorunlarına ışık tutar. Özellikle eşitsizlikler ve ayrımcılık daha da görünür hale gelir. Kovid-19 pandemisinin bize daha eşitlikçi, adil ve sürdürülebilir bir dünya düzeni kurulması için yeni bir alan açtığını öne sürenler var.
Öyle ki kökten bir dönüşüm sürecinde bu eşitsizlikleri içinde barındıran tüm kurumların değişmesi söz konusu olabilir. Toplumların kendi içindeki gelir ve fırsat eşitsizliklerine çözüm bulmaları, ırk, din, cinsiyet ayrımcılıklarının çözümlenmesi pandeminin etkisiyle daha çok konuşulmaya başlandı.
ABD’de yakın zamanlarda yaşanan Black Lives Matter protesto hareketini bu türden yönelimlere bir adım olduğunu iddia edenler bunun daha büyük bir siyası dalgalanmanın öncüsü olabileceğine dikkat çekiyor.”
Pandemilerin sıra dışı, beklenilmeyen olaylar olmadığının altını çizen Varlık, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Diğer tüm doğal felaketlerde olduğu gibi pandemilere karşı da hazırlıklı olmak mümkün. Nasıl deprem olgusunu sadece deprem olduğu zaman hatırlayıp sonra toplumsal hafızadan silmek doğru değilse, aynı şekilde pandemileri de sadece salgın zamanı hatırlayıp sonra unutmak doğru değil.
Pandemilere hazırlıklı olmanın ve halk sağlığı alanına yatırım yapmanın ne derece elzem olduğunu bir kez daha gördük. Halk sağlığı alanına gerekli önemi vermeyen ülkelerin Kovid-19 karşısında nasıl başarısız oldukları ortada. Türk toplumu korona karşısında çok önemli bir sınav verdi, hala da vermeye devam ediyor.
Pandemiler tarihi bize açıkça gösteriyor ki bundan sonra da böyle pandemiler olacaktır. Bundan ders almak gerektiğini ve doğru adımların atılması halinde büyük kayıpların aslında önlenebilir olduğunu hatırlatmakta fayda görüyorum.”