Kimse düşünememişti, ‘Orta Doğu’nun barışa ihtiyacı var’. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Haber Global TV’nin canlı yayınında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.
İran Devrim Muhafızları Ordusu’na bağlı Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin öldürülmesinin Orta Doğu’da vekalet savaşlarının geldiği noktayı gösterdiğini belirten Kılıçdaroğlu, gelişmeleri “Irak’a, Suriye’ye müdahale ve bu müdahalelerin doğurduğu acı olaylar, binlerce kişinin ülkelerini terk etmesi, milyonlarca kişinin hayatını kaybetmesi ve burada dökülen kanın da Müslüman kanı olması. Tarafların birbirleriyle kavga etmeleri, silahların Batılı veya Doğulu egemen güçler tarafından verilmesi ve bu insanların birbirlerini öldürmeleri.” olarak değerlendirdi.
“Aktif rol üstlenmesi gereken Türkiye ve İran’dır”
Yapılması gerekenin CHP tarafından önerildiğini aktaran Kemal Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
“Bizim düşündüğümüz, Orta Doğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı’nın kurulması, Türkiye’nin, İran’ın, Irak’ın ve Suriye’nin bir araya gelmesi. Daha sonra gerekirse buraya Mısır’ın, İsrail’in veya diğer çevre ülkelerin gözlemci olarak katılmaları. Orta Doğu’nun barışa ihtiyacı var. Vekalet savaşlarından Orta Doğu’nun kurtarılması lazım. Türkiye’nin burada aktif rol üstlenmesi lazım.
Kasım Süleymani’nin öldürülmesi ve karşılıklı sağduyulu mesajların verilmiş olması, olayın biraz yatıştığını gösteriyor ama egemen güçler hala bu bölgeden çekilmediler. Dolayısıyla bakıldığı zaman bölgeye barışın gelmesi için aktif rol üstlenmesi gereken Türkiye ve İran’dır. Türkiye ve İran’ın el birliğiyle Irak ve Suriye’yi de yanına alarak bu bölgede bir barış havzası oluşturması lazım.”
Libya’ya asker gönderilmesi
Kılıçdaroğlu, Libya’ya asker gönderilmesiyle ilgili olarak, “Öteden beri söylediğimiz bir şey var, Türkiye’nin dış politikasının 180 derecede değişmesi lazım. Bu dış politika, Türkiye’ye hiçbir yarar sağlamadı. Bu dış politika sadece ve sadece bize ve insanımıza acılar yaşattı ve büyük maliyetlerle karşı karşıya kaldık. Neden? Eğer siz dış politikayı, milli olmaktan çıkarır iç politikanın bir aracı haline getirirseniz bunun faturasını toplum öder.” dedi.
Libya’da uzun süredir çatışmaların devam ettiğini anımsatan CHP lideri Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
“Oraya asker göndereceğiz bunu doğru bulmadık, karşı çıktık. Niye asker gönderiyoruz? ‘Libya’da iç savaş var.’ doğru ama yeni başlamadı, yıllardır var iç savaş. Dış politika yanlıştır derken Kaddafi çok acımasız bir şekilde linç edilerek öldürüldü. Kaddafi’nin halkımızın gönlünde ayrı bir yeri vardır. Kıbrıs çıkarmasında hiçbir devlet bize yardım etmezken Kaddafi hangarları açtı, uçak benzinden tutun jetlerin tekerleklerine kadar her şeyi verdi.
Biz bu iyiliği unutan bir toplum değiliz ama bu iktidar, Kaddafi linç edilirken alkışladı. Ben bunu hala içime sindirmiş değilim. Bu eleştiriyi sadece burada bizim Türk televizyonlarında yapmıyorum, bu eleştiriyi Avrupa Birliği’nde AB yetkililerine önce de yaptım. ‘Siz yanlış yapıyorsunuz.’ dedim. Libya, ne oldu? İkiye bölündü bir tarafta Hafter bir tarafta BM’nin tanıdığı bir hükümet var.”
Kılıçdaroğlu, “‘Fizan çöllerinde askerimizin ne işi var?’ dediğimde bana kızıyorlar. CHP yine itiraz etti diye. Askerimizin kanının Libya çöllerine dökülmesini istemem. ‘Ne işimiz var orada?’ dediğim zaman, ‘Mustafa Kemal Atatürk de oraya gitmişti.’ diyorlar. Mustafa Kemal Atatürk gittiğinde orası zaten Osmanlı toprağıydı.” şeklinde konuştu.
Türkiye’nin otomobil yapmasına karşı olup olmadığının sorulması üzerine Kılıçdaroğlu, “Hayır, hiçbir zaman karşı olmadık.” ifadesini kullandı. Türkiye’nin otomobil yapabilecek insan gücü ve sermayesi bulunduğunun altını çizen Kılıçdaroğlu, “Şov ayrı, bir şey yapmak ayrı.” diye konuştu.
Dünya standartlarında otomobil yapılmasını istediklerini söyleyen Kılıçdaroğlu, bu tür işlerin planla programla yapılması ve fizibilite raporu çıkarılması gerektiğini söyledi.
BMC Yönetim Kurulu Başkanı Ethem Sancak’ın, “Katarlıların doğrudan veya dolaylı tank palet olayıyla ilgileri yok. Katarlıların işe karıştırılmaları BMC ile olan ortaklıklarından dolayı.” şeklindeki sözlerinin anımsatılması üzerine Kılıçdaroğlu, açıklamanın yanlış olmadığını söyledi.
BMC’nin en büyük ortağının Katar ordusu olduğunu ifade eden Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
“Gerisi Ethem Sancak ve Talip Öztürk’e ait. Talip Öztürk Erdoğan’ın yakını. Sancak’a, Öztürk’ü ‘ortak al’ diyen kim? Erdoğan. Bunu söyleyen Ethem Sancak. Erdoğan, ‘Tank Palet Fabrikası’nı 25 yıllığına kiraladık’ diyor, Ethem Sancak, ‘kira ödemiyoruz, kiralama söz konusu değil’ diyor. Düşünün bir ülkenin Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan kişi yalan söylüyor, Ethem Sancak doğruyu söylüyor. Akıl alacak şey değil. Ethem Sancak sonra televizyona çıkmak istedi, bize de davet geldi, olur dedik. Engin Özkoç, Grup Başkanvekilimiz o da Sakaryalı. Tank Palet işini iyi biliyor. ‘Hay hay’ dedik. Çıkarız Ethem Sancak da gelsin, oturur bu işi aydınlatırız. Kaçtı, katılmadı.”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu konuyla ilgili kendisini mahkemeye verdiğini aktaran Kılıçdaroğlu, bu konudaki bütün protokolleri ve kararnameleri mahkemede isteyeceklerini söyledi.
Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Trump ‘senin ve ailenin mal varlığını araştıracağız’ dedi. ‘Ey, Trump mal varlığımı araştırmazsan namertsin. Benim bu ülkeye, 82 milyona verilmeyecek hiçbir hesabım yoktur. Benim mal varlığım açıktır.’ Beklerdik değil mi? Bu lafı etti mi, edemedi. Niye edemedi? Dünyaya meydan okuyordu. Mal varlığı denilince yakalanıyorsun. Egemen güçlerin her dediğini yapar noktaya sizi getiriyorlar. En ağır mektubu sineye çekmek zorunda kalıyorsun.”
“FETÖ’nün siyasi ayağı açıklanmadı”
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin FETÖ ile mücadeleye ilişkin, “Bugüne kadar sekiz ayağın yedisinde önemli mesafelerin alındığı ve örgüte büyük darbe vurulduğu izahtan varestedir. Bununla birlikte FETÖ’nün siyasi ayağına ilişkin bu düzeyde bir mücadele yapıldığı ve sonuç alındığı söylenemeyecektir. Devleti bu çeteden arındırırken, siyaset kurumunun da bu illetten temizlenmesi elzemdir.” şeklindeki sözlerinin anımsatılması üzerine Kılıçdaroğlu, “Bahçeli doğru söylüyor. FETÖ’nün siyasi ayağı belli değil, açıklanmadı.” dedi.
“Herkesin FETÖ borsasını bilmesi lazım.” diyen Kılıçdaroğlu, garibanların içeride kaldığını, arkasında siyasi güç olanların hapishaneye bile girmediğini, dosyaların kapatıldığını iddia etti.
“Bu konuda elinizde bilgi, belge var mı?” sorusu üzerine Kılıçdaroğlu, “İsim olarak belirledim. 17-25’i ölçü alıyorlar. 17-25’ten sonra Pensilvanya’ya gidip FETÖ ile görüşen var, Fettah Tamince. 17-25’ten sonra Bank Asya’ya para yatırıldı, FETÖ’nün derneklerine üyelikler halen devam etti. 17-25’ten sonra bunlar bilindiği, mahkeme, savcılık kayıtlarında olduğu halde Fettah Tamince AK Parti’nin protokol sıralarında yer aldı.” şeklinde konuştu.
AK Parti’nin FETÖ ile mücadeleyi kendi dünya görüşü çerçevesinde yürüttüğünü belirten Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
“Kim rektör, vali olmak istiyorsa devlette önemli yere gelmek istiyorsa önce Pensilvanya’ya gidip icazet alıp, sonra Ankara’ya geliyordu.
‘İcazet aldın mı? Aldım. Tamam kardeşim.’ Emniyet müdürü, komutan, vali, kaymakam, rektör, dekan olarak atanıyordu. Bunu bilmeyen mi var?
Bunu herkes biliyordu. Buradan Sayın Bahçeli’ye açık ve net çağrım var.
Bu konuda samimiyse FETÖ’nün siyasi ayağını ortaya çıkarmak için kendileri bir meclis araştırma önergesi versinler, biz de destek verelim.
Bizim de uzmanlarımız, hukukçularımız bu konuya eğilsinler. MHP’de ciddi uzmanlar, hukukçular var, onları da alsınlar.
İYİ Parti’den, HDP’den, AK Parti’den arkadaşlar bir araya gelsinler, FETÖ’nün siyasi ayağını bulalım. FETÖ’nün siyasi ayağı gizli kapaklı değil ki.
Baklavacı, sanayici, ayakkabıcı, asker, polis, vali ayağını buldular. O zaman bir siyasi ayağı var. Kim FETÖ ile içli dışlıydı, kim oraya seferler düzenliyordu?
Kim 17-25’ten sonra FETÖ’nün ayağına ‘barışalım’ diye gazeteci gönderdi? Fehmi Koru’yu da herhalde komisyon dinleyecektir. Tabii Fehmi Koru, onurlu bir insan ‘Sana devletin uçağını tahsis edelim.’ diyorlar, ‘Hayır kendi paramla giderim.’ diyor.”
FETÖ’nün siyasi ayağının ortaya çıkarılmak istenmediğini savunan Kılıçdaroğlu, 15 Temmuz darbe girişiminin kilit isimlerinden firari Adil Öksüz’e ilişkin konuyu sürekli gündeme getirdiğine dikkati çekti.
Olaya ilişkin tüm ayrıntıların ortaya çıkması gerektiğini belirten Kılıçdaroğlu;
“Adil Öksüz olayına ilişkin paylaşmadığınız bir şey var mı?” sorusu üzerine, “Var ama elde belge olmadığı için bir şey diyemiyorum.
Adil Öksüz’ün ilişkileri ve Türkiye’den çıkışıyla ilgili. Bilgiler var ama belge yok. Bir şey söyleyeceğim, ‘yalan’ diyecekler, aksini ispat edemeyeceğim, o yüzden bir şey diyemiyoruz.” şeklinde konuştu.
“FETÖ terör örgütü, devletin her tarafına sızmış. Bu zamana kadar verilen reflekse de bir KHK’lı sorunu ortaya çıkmış. Bu soruna çözüm öneriniz var mı?” sorusuna Kılıçdaroğlu, FETÖ’nün devleti yöneten siyasi otorite tarafından devletin içine bilinçli olarak yerleştirildiğini iddia etti.
CHP’nin bu konuyu dile getirdiğinde suçlandığını belirten Kılıçdaroğlu, “Devlet içinde paralel yapılanmayı kim kurdu? Bunlar yaptılar. Şimdi paralel yapılanma yine var.
İki Dışişleri Bakanı var. Biri sarayda, biri Dışişleri Bakanı. İki YÖK Başkanı var.
Biri YÖK Başkanı, biri sarayda. Saray ayrı telden çalıyor, bakanlıklar ayrı telden çalıyor. Hangi bakanın ne yetkisi var? Hiçbir bakanın yetkisi yok.
Yasaların verdiği yetkiler var ama Erdoğan’a danışmadan kimse bir karar alamaz.” ifadesini kullandı.
“Aklın alacağı şeyler değil”
Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin demokrasiye ihtiyacı olduğunu, darbe dönemlerinde çıkarılan demokrasiye aykırı bütün uygulamalara son verilmesi gerektiğini söyledi.
FETÖ davalarının sulandırıldığını iddia eden Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
“Emin Çölaşan’dan FETÖ’cü mü olur? Bütün hayatı mücadeleyle geçmiştir.
Sözcü gazetesinden FETÖ’cü mü olur? Burak Akbay yurt dışında. Burak Akbay’ın neresi FETÖ’cü? Bir yalan söylediler, Burak Akbay FETÖ’cülerin okullarında okumuş ya da yurtlarında kalmış diye.
Hiç öyle bir şey yok. Kim söylemiş? Fehmi Koru söylemiş. Fehmi Koru ‘Öyle bir şey yok.’ diyor. Eğer öyleyse senin damada bak kardeşim. Nerede oturdu, nerede kalktı, hangi okullarda okudu? Damada sor.
Damadı getirmişsin Hazineyi teslim etmişsin. FETÖ’nün okullarında okumuş, sen kalkıyorsun Burak Akbay’ı, Emin Çölaşan’ı suçluyorsun. Aklın alacağı şeyler değil.”
CHP’nin bir erken seçim talebi olup olmadığı yönündeki soru üzerine Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “evet” demeden erken seçim olamayacağını, kendilerinin ise “yarın erken seçim olacakmış gibi” çalıştığını belirtti.
Esnafın “çek yasası”ndan dolayı hapse girdiğine ilişkin bir soru üzerine Kılıçdaroğlu, CHP’nin bu konuyla ilgili kanun teklifi verdiğini söyledi.
“Sizin bir dönem milletvekilliğinizi yapan bir isim, Mansur Yavaş ve Ankara Büyükşehir Belediyesi ile ilgili rüşvet iddiaları ortaya attı.
Bu konu gündeme gelmeden önce siz konuştunuz mu?” sorusuna karşılık Kılıçdaroğlu, “Gündeme gelmeden önce geldi zaten.
Önce Sinan Bey’i dinledim, arkasından Mansur Bey geldi anlattı. Kendisine şunu söyledim, hukuk neyi gerektiriyorsa onu yapın. Mansur Bey de şu anda hukukun gereğini yapıyor zaten.” ifadesini kullandı.
“Parti kendi içinde bir iç hesaplaşmaya gitti”
Ahmet Davutoğlu’nun ve Ali Babacan’ın partilerinin siyasete etkilerinin neler olacağının sorulması üzerine Kılıçdaroğlu, şu yanıtı verdi:
“AK Parti içinde siyaset yapan bazı politikacıların, AK Parti’nin 2002’de iktidar olduğu dönemde var olan duruşuyla daha sonraki yani bugünkü duruşu arasında büyük bir farkın olduğunu, farkın açıldığını gördüler.
Demokrasiden uzaklaşıldığını, tek adam rejiminin ülkeye getirdiği felaketi, işsizliği, ekonominin kötü yönetilmesini, son dönemde özellikle son 5 yılda bu açmazların giderek büyüdüğünü gördüler.
Görünce de tabii doğal olarak büyük bir ihtimalle parti kendi içinde bir iç hesaplaşmaya gitti.”
Kılıçdaroğlu, Babacan’ın açıklamalarını dikkatle okuduğunu belirterek, “Babacan da ilk yaptığı açıklamalarda, yargı bağımsızlığından ve parlamenter demokratik sistemden söz ediyor. Yani gücün denetlenmesi gerektiğinden söz ediyor. Parti kurulduktan sonra görmemiz lazım, parti programını görmemiz lazım. Bu çerçevede biz de büyük bir dikkatle izliyoruz.” dedi.
Kemal Kılıçdaroğlu, bir soru üzerine yeni parti kuran Ahmet Davutoğlu’na “hayırlı olsun” telefonu açtığını, nezaketen kendisini kutladığını söyledi.
“Yeni partilerin kurulması, yeni ittifaklar, şimdiden bir şey görebiliyor musunuz?” şeklindeki soru üzerine Kılıçdaroğlu, “Türkiye’de sağ sol kavgalarını bir tarafa bırakmamız lazım.
O, 18. yüzyılın kavramları. 21’inci yüzyılın Türkiye’sinde şu noktadayız; demokrasiden yana olanlar, otoriter rejimden yana olanlar.” değerlendirmesinde bulundu.
Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
“Önümüzde çok büyük bir fırsat var, demokrasiden yana olanlar belki de Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez bütün tarafların katılımıyla yeni, güzel, herkesin kabul ettiği bir anayasayı yapacaklardır.
Bu bizim geleceğimiz açısından da Türkiye’nin geleceği açısından da hızla büyümesi ve dünyada saygınlık kazanması açısından da çok önemlidir.
Öbür taraf, otoriter rejimden yana olanlardır. Otoriter rejimlerin de bir ülkeye hangi felaketleri getirdiğini bugün de yaşıyoruz ve görüyoruz, tarihte de bunu gördük ve yaşadık.
Dolayısıyla biz her ortamda demokrasiyi savunan bütün kesimlerle beraber ortak hareket etmek zorundayız. İttifaklar ne olur?
Dediğim çerçevede, demokrasiyi savunanların bir tarafta, otoriter rejimi savunanların da diğer tarafta olması lazım.”
Bülent Ecevit’in CHP için “ortanın solu” kavramını ortaya attığı belirtilerek, ;
şimdi kendisinin CHP’yi nasıl tanımladığı sorulan Kemal Kılıçdaroğlu, “Bugün Türkiye’de yaşadığımız tablo, otoriter rejim ve demokrasiyi savunanlar.
Demokrasi sadece sosyal demokratlar için geçerli bir kavram değil, demokrasi hepimiz, insan olarak yaşayan herkesin ortak talebi olmak zorundadır.” diye konuştu.
“Cumhurbaşkanlığı seçiminde gerçekten Meral Akşener karşı çıkmasaydı Abdullah Gül aday mı olacaktı?” şeklindeki soruya Kılıçdaroğlu, “Onu bilmiyorum.” yanıtını verdi.
“CHP’nin bu tip bir girişimi oldu mu?” sorusu üzerine ise Kılıçdaroğlu, “Hayır” diye konuştu.
Yarın 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü olduğunun hatırlatılması üzerine Kılıçdaroğlu;
“Hem çalışan gazetecilerin hem işlerinden olan gazetecilerin medya dünyasında özgürce yazmalarını ve çizmelerini isteriz.
Demokrasinin aslında kaynağı bir anlamda siyasi otoriteyi güçlü denetleyen organların gücüne bağlıdır.
Eğer medya güçlü ise medya bağımsızsa yanlışını denetliyor ve yanlışını kamuoyuna aktarıyorsa o zaman Türkiye’de demokrasi kökleşmiş olur.
Çalışan gazetecilerin böyle bir rolü böyle bir görevi var.” dedi.
Son yıllarda gazetecilerin ağır bedeller ödediğini söyleyen Kılıçdaroğlu, çalışan gazetecilerin emeklerini herkesin kutsaması, onlara değer vermek zorunda olduğunu söyledi.