Türkiye Otomobili Girişim Grubu (TOGG) Üst Yöneticisi Gürcan Karakaş, Uludağ Ekonomi Zirvesi’nde, Martaş Otomotiv Yönetim Kurulu Üyesi Cem Baver Özalp moderatörlüğündeki “Mobilite Ekosisteminin Geleceği” oturumunda yaptığı konuşmada, mobilite ekosistemine ilişkin mega trendlerin tetiklediği üç boyutta değişimler olduğunu söyledi. Bu değişimlerin otomobilin teknolojik boyutundakiler, sosyal hayattakiler, kanun yapıcıların ve devletlerin tutundukları trendler olduğunu belirten Karakaş, şöyle devam etti:
“Batarya teknolojisi ile elektrik motorlarındaki gelişmelerle elektrikli araçların alınabilir hale gelmesi, ciddi bir şekilde içten yanmalı araçlara alternatif oluşturuyor. Çevre bilincinin gelişmesi ve emisyon kanunlarının da baskısıyla bu süreç hızlanıyor. O nedenle biz çok kısa bir sürede elektrikli araçların içten yanmalı araçların yerine geçeceğine inanıyoruz.”
Otonom sürüşün önemine değinen Karakaş, “Otonom sürüş, sensör teknolojisindeki gelişme ve dijitalleşmedeki gelişmeyle birleştiğinde otomobili çok farklı bir konuma büründürüyor. Evde, işte ne yapabiliyorsak arabamızda da yapabileceğiz çünkü otomobile sürmek içi odaklanmayacağız. Biz, bunu ‘otomobilin bir yaşam alanına dönüşmesi’ olarak tanımlıyoruz.” ifadelerini kullandı.
Karakaş, teknolojiyle beraber şehirlerin biraz daha akıllı olmasıyla otomobil sensörlerinin akıllı şehirlerle etkileşim kurabilir hale geleceğine dikkati çekerek şunları söyledi:
“Otomobiller, evdeki cihaz, buzdolabı, bina, site, şehir, şehrin trafik güvenlik sistemleriyle iletişim kurabilen akıllı bir cihaza veya yürüyen bir bilgisayara dönüşüyor. Bunların hepsini birleştirdiğimizde kullanım alanlarıyla beraber cep telefonunun başına gelen her şey, şu an otomobilin başına geliyor. Cep telefonuyla sadece birine telefon edebiliyorken şu an her bir şeyi yapabiliyoruz. Otomobil de farklı olmayacak. Otomobil de aynı mantıkla bu transformasyon içinde.”
Dünyada bu değişimin farkına varan ve bunun bir fırsat olduğunu algılayan birçok ülke bulunduğunu dile getiren Karakaş, Türkiye’nin de bu ülkelerden biri olduğunu anlattı. Karakaş, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Teknolojik dönüşümün, özellikle otomobildeki dönüşümün bir fırsat olduğunu algılayan ve bu nedenle de mevcut duruşlarını, kanunlarını değiştiren hatta bunu şehircilik boyutuna kadar kanun yapıcılarıyla yeniden şekillendiren ülkeler var. Bunların başında Çin geliyor. Özellikle elektrikli araçlar konusunda Çin, yıllardır çok yüksek meblağlarda yatırımlar yapıyor. Çin, önümüzdeki 10 senede 130 milyar dolar yatırım yapacak. Diğer otomobil üreticileri de önümüzdeki 10 sene içinde 300 milyar dolar kadar yatırım yapacak çünkü o dönüşümde yer almazlarsa toplam kar havuzlarındaki pay düşecek. Otomotiv sektöründe 2017 yılındaki kazanılan tüm karlara bakıldığında mobilite sisteminden, yeni iş imkanlarından kazanılan para, karın yüzde 1’i. Bu, 2035’te yüzde 40’a çıkıyor. Yani 2035’te yapılacak karlılığın yüzde 40’ı bu yeni alanlardan gelecek. Tersi ise klasik otomobil üreticilerinin 2035’te şu an yaptıkları mevcut işten aldıkları pay, yüzde 60 olacak. Yeni teknolojilerde, karlılık oranları da daha yüksektir. Dolayısıyla çok atraktif bir pazar gelişmekte.”
Türkiye’nin dünyadaki dönüşüme, mega trendlere kayıtsız kalmadığına işaret eden Karakaş, “Bize ‘Fırsat var mı?’ diye sorulduğunda çok büyük harflerle ‘Evet’ diyoruz. Gerçek anlamda bir fırsat var. Bu, sadece teknolojinin dönüşümden kaynaklanan bir fırsat değil, pazar da var.” dedi.
Gürcan Karakaş, yarışın henüz yeni başladığını vurgulayarak şöyle konuştu:
“Biz kendimizi 150 senedir içten yanmalı motor üreten üreticiyle kıyaslamıyoruz. Bu işin gerçek anlamda mobilite ekosistemiyle çözüleceğine inanan ve geleceğin de dönüşümler, mega trendler nedeniyle orada olacağını bilenlerle kıyaslıyoruz. Dünyada bu işe soyunmuş 500’e yakın start up var. Bunların dörtte üçü otomobilin kendisiyle değil, otomobilin etrafında bu transformasyonlarla oluşacak mobilite ekosistemiyle ilgileniyor. Bu, bize çok önemli ipuçları veriyor. Bu anlamda bakıldığında klasik otomobil üreticileriyle Türkiye arasında çok fazla fark yok. Yeni başlayanlarla kıyaslarsak aradaki mesafe kapanmayacak mesafe değil.”
Türkiye’nin Otomobili Projesi’nin 15 yıllık bir çalışma olduğunu söyleyen Karakaş, “Biz bunu çok rahat, aynı anda inşa edebileceğimizi düşünüyoruz çünkü Türkiye’nin gerçek anlamda iyi bir altyapısı var. Otomotiv sektöründe de altyapısı var.” dedi.
Çok sağlam temellere oturduğuna inandıkları bir planları olduğuna değinen Karakaş, şunları dile getirdi:
“Bu planı uygulamak için 8 kriter belirledik. Bunun birincisi, fırsat ve pazar var mı? Var. İkincisi, küresel bir marka ve dünyayla rekabet için portföy olacak. Evet bir C-SUV ile pazarımız çünkü onu istiyor, yaptığımız araştırmalarda, piyasaya giriyoruz ama hemen akabinde kısa sürelerde toplam 4-5 modelimiz piyasada olacak. Üçüncüsü, küresel ve rekabet edebilecek yan sanayi, start up ekosistemini oluşturabilecek miyiz? Oluşturabileceğimizi düşünüyoruz çünkü şu an rekabet edebiliyorsak bunu zamanında dönüştürebilirsek sürdürülebilirliğini de sağlarız. Fikri mülkiyet hakları Türkiye’nin olsun istiyoruz. Adı üstünde, Türkiye’nin Otomobili ismimizde var, yapabiliriz. Biz, imalatımızı başlattığımızda uzun süredir üretim yapan üreticilerle yarışacak boyutta bir yerlilik oranıyla piyasaya gireceğiz.”
Karakaş, “Bazı ülkelerin yaptığı gibi iç piyasaya ayrı, dış piyasaya ayrı kalite peşinde değiliz. Bir de 15 senelik bir proje olduğumuz için yeterince soluğumuz, kaynağımız ve bu konuya inancımız var mı? Biz, var olduğunu biliyoruz.” dedi.
Projenin Türkiye ekonomisine katkısına değinen Karakaş, şunları söyledi:
“Projemizin harekete geçireceği ekosistemin 15 yıl içinde Gayrisafi Milli Hasıla’ya katkısı 50 milyar avro, cari açığa olumlu katkısı 7 milyar avro ve istihdama katkısı ise doğrudan ve dolaylı olarak yaklaşık 20 bin kişi olacaktır. İkame araçlar, petrolden bağımlılığın düşürülmesi, daha verimli sistemlerin kullanılması hesaplandığında, 7 milyar avro cari açığa olumlu katkısı var. Her şeyin temeli, insan. Şirketimizde 4 bine yakın çalışanımız olacak. Otomotivde bir kişi çalışırsa 4 kişi de yan sanayisinde ve partnerlerinde çalışır. Dolayısıyla 20 bin kişilik istihdam oluşturacağımıza inanıyoruz.”