İngiltere’de enflasyon yüzde 10’u aştı Liz Truss’ın istifası istendi Liz Truss’ın zorlu başlangıcı Doç. Dr. Dilek Yiğit, görevine yeni başlayan Birleşik Krallık Başbakanı Liz Truss’ın ekonomi ve dış politika önceliklerini AA Analiz için kaleme aldı.
DÜNYA – İngiliz Ulusal İstatistik Ofisi verilerine göre ülkede tüketici fiyatları eylül ayında geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 10,1 artış gösterdi. Böylelikle enflasyon 40 yılın rekorunu kırmış oldu.
Ekonomistler ağustos ayında yüzde 9,9 olan yıllık enflasyonun eylül ayında yüzde 10 olmasını bekliyordu.
Eylül ayında tüketici fiyatları bir önceki aya göre yüzde 0,5 arttı. Beklenti yüzde 0,4 yükseliş olacağı yönündeydi.
Çekirdek TÜFE de eylül ayında bir önceki aya göre yüzde 0,6 ve yıllık yüzde 6,5 artış gösterdi. Yıllık yükselişin yüzde 6,4 olacağı öngörülüyordu.
Çekirdek ÜFE de eylül ayında bir önceki aya göre yüzde 0,7 ve yıllık yüzde 14 arttı.
İngiltere Başbakanı Liz Truss, hükümetin neden olduğu finansal kaos için özür diledi
İngiltere Başbakanı Liz Truss, geçen ayki mini bütçenin ardından İngiltere’yi saran ekonomik kaos için özür diledi.
Başbakanı Liz Truss, geçen ay açıklanan ve vergi indirimlerini içeren mini bütçenin İngiltere’de yarattığı finansal ve ekonomik kaos için tüm ulustan özür diledi. Ancak Truss’un başbakanlığı hâlâ muhafazakar kanattan da gelen istifa baskıları nedeniyle pamuk ipliğine bağlı durumda.
Dün gece BBC’ye konuşan Truss, eski Maliye Bakanı Kwasi Kwarteng’i görevden alma kararını ve mali planlarının iptalini savunurken yeni bakan Jeremy Hunt’tan ‘ekonomik istikrarı yeniden sağlamak için yeni bir strateji’ istediğini söyledi.
Truss dünkü röportajında, “Yapılan hatalar için sorumluluğu kabul etmek ve özür dilemek istiyorum. Çok ileri gittik ve çok hızlı hareket ettik” dedi.
Dün Avam Kamarası’nda konuşan yeni Maliye Bakanı Hunt ise 45 milyar sterlin vergi indirimini borçla finanse edecek planın da bulunduğu ekonomi stratejisini geri çekti.
Hunt’ın açıklaması sonrası, devlet tahvillerinin getirileri yükselirken sterlin dolar karşısında yüzde 1,3 değer kazanarak 1,1314 dolardan işlem gördü.
Öte yandan bazı muhafazakar milletvekilleri “düşük vergili, yüksek büyümeli” mali plandan yaptığı U dönüşünün ardından Truss’un hafta sonuna kadar istifa etmesi gerektiğine inanıyor.
Muhafazakar Parti’den bazı milletvekilleri, Başbakan Truss’ın ekonomik krizi atlatamayacağını belirterek istifa çağrısında bulunurken bu vekillerin ‘erken seçime neden olabilir’ uyarılarına rağmen Başbakan Truss’ı parti liderliğinden almaya çalışacağı da belirtiliyor.
Eski Maliye Bakanı Kwasi Kwarteng 23 Eylül’de vergi indirimlerini de içeren 45 milyar sterlinlik bir mali teşvik paketi sunmuş, paketin ardından piyasaların karışmasıyla birlikte teklifin yeniden gözden geçirileceği açıklanmıştı.
Kwarteng ve Başbakan Liz Truss, İngiltere ekonomisini büyümeye teşvik etmek için önlemlerin gerekli olduğunu savunurken BoE ve IMF bu paketin enflasyonu tetikleyeceği konusunda uyarılarda bulundu. Planın ardından Sterlin/Dolar kuru 1,14 seviyelerinden 1,03’e kadar gerilerken İngiltere Merkez Bankası’nın müdahaleleri ile kur tekrar toparlandı.
Sonrasında14 Ekim’de Kwasi Kwarteng görevden alındı ve yerine gelen Jeremy Hunt, gelir vergisini düşürme planının tamamen iptal edildiğini açıkladı. 23 Eylül’de açıklanan ve geri adım atılan paketteki maddelerden bazıları şöyleydi zenginler için gelir vergisi indirimi ve kurumlar vergisinin oranındaki artışın iptali bulunuyordu.
Geçen temmuz ayında Birleşik Krallık Başbakanı Boris Johnson’ın görevinden istifa ettiğini açıklaması ile Muhafazakar Parti içinde başlayan ve aynı zamanda başbakanlık yarışı da olan liderlik rekabeti eylül ayının başında Liz Truss’ın zaferi ile sonuçlandı. Truss, başbakan sıfatıyla verdiği ve oldukça da kısa sayılabilecek ilk demecinde ulusal ekonomik sorunları merkeze aldı. Ülke çapında daha fazla istihdam oluşturmaya ve yatırıma ihtiyaç olduğunu, ekonomik reformlar ve vergi indirimleri üzerinden ekonomik büyüme sağlamayı hedeflediğini belirterek, enerji faturalarıyla başa çıkmak ve enerji arzının güvenliğini sağlamak için harekete geçeceğini söyledi.
Birleşik Krallık Başbakanı Truss’un gelen tepkiler nedeniyle vergi indirimi paketini rafa kaldırması bir U dönüşü olarak okundu ve yeni Başbakan’ın ekonomik politikalarına yönelik güveni sarstı.
Truss’ın açıklamasında ekonomik sorunları merkezine alması ülkede artan hayat pahalılığı, yükselen enerji faturaları ile enflasyon sorununun yarattığı koşulların zorunlu bir sonucu olarak okunmalı. Zira Britanya halkı bu ekonomik koşullarda yeni başbakandan öncelikle ekonomik sorunlara çözüm getirmesini bekliyor.
Artan enerji ve gıda fiyatları nedeniyle ülke çapında yaygınlaşan ve Birleşik Krallık’ta yıllardır görülmemiş protesto dalgası olarak nitelendirilen gösteriler ve yüksek sesle ifade edilen ücret artışı talepleri Truss’ın içinde bulunduğu koşulların selefinin koşullarından çok daha zorlu olduğunu gösteriyor. Zira selefi Johnson, Birleşik Krallık’ın en büyük ticaret ortağı Avrupa Birliği (AB) ile arasına bariyerler koyan Brexit’in ve ulusal sağlık sistemi üzerine getirdiği yük nedeniyle Kovid-19 salgınının ekonomik etkileri ile mücadele etmek durumunda kalmıştı. Truss’ın karşısında ise bu faktörlere ilaveten enerji kriziyle daha da baskılanan ekonomi bulunuyor.
Truss’ın dış politikada öncelikli meselelerinin Rusya ile ilişkiler ve Rusya-Ukrayna Savaşı olduğu net olarak görülebilir.
Truss, ekonomik problemleri çözmek amacıyla Thatcher dönemi ekonomi politikalarına net dönüşü öngörüyor. Ancak vergi indirimlerinin ve kamu sektörünü küçültmeye yönelik adımların, sorunları ne ölçüde çözebileceği tartışmalı. Nitekim Truss’ın gelen tepkiler nedeniyle vergi indirimi paketini rafa kaldırması bir U dönüşü olarak okundu ve yeni Başbakan’ın ekonomik politikalarına yönelik güveni sarstı.
Başbakan Truss, Rusya ile ilişkiler ve Ukrayna savaşı konusunda selefi Johnson’ın izinden giderek Ukrayna’ya daha fazla ekonomik ve askeri destek sağlamakta kararlı görünüyor.
Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik koşullar nedeniyle Truss görevinin ilk günlerinde ulusal ekonomik sorunları uluslararası sorunlara ve dış politikaya öncelediği izlenimi yaratsa da ekonomik sorunların uluslararası sorunlardan bağımsız olmadığına, açıkça enerji krizinin Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in politikalarından kaynaklandığına dikkati çekti. Üstelik Truss’ın telefon görüşmesi yaptığı ilk liderlerden biri de Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy oldu ve Truss bu görüşmede Birleşik Krallık’ın Ukrayna’nın özgürlüğüne ve demokrasisine olan sarsılmaz desteğini yineledi. Böylelikle de Truss’ın dış politikada öncelikli meselesinin Rusya ile ilişkiler ve Rusya-Ukrayna Savaşı olduğu net olarak görüldü.
Truss, Rusya ile ilişkiler ve Ukrayna savaşı konusunda selefi Johnson’ın izinden gidiyor, Rusya’yı karşısına almaya devam ederek demokrasi ve özgürlük adına savaştığını belirttiği Ukrayna’ya daha fazla ekonomik ve askeri destek sağlamakta kararlı görünüyor. Bu kapsamda dikkat çekilmesi gereken bir husus da Truss’ın Batılı müttefiklerini Rusya’ya yeterince erken karşı koymadıkları ve ucuz enerji uğruna otoriter rejimlere “bağımlı” hale geldikleri gerekçeleriyle eleştirmesi oldu. Truss belli ki Batı’yı homojen bir yapı olarak görmüyor; bir tarafa “otoriter rejimlerin oluşturduğu riskleri bertaraf etmekte” ve “Rusya’yı Ukrayna savaşında mağlubiyete mahkum etmekte” kararlı gördüğü Birleşik Krallık ile ABD’yi koyuyor. Zira Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kapsamında bir araya gelen Truss ve ABD Başkanı Joe Biden müttefiklerin Ukrayna’ya ekonomik ve askeri desteğini sürdürme ve ayrıca enerji ve teknoloji konularında otoriter rejimlere aşırı bağımlılığı sonlandırma ihtiyacını vurgulamıştı. Truss diğer tarafa ise Rusya’ya karşı gereken direnci göstermediğini düşündüğü Kıta Avrupası’nı koyuyor. Truss’ın zımnen Batı’yı ikiye bölen bu yaklaşımını kendisinin Avrupa şüphecisi (Euroskeptik) duruşu bağlamında da okumak mümkün. Öyle ki liderlik yarışında sergilediği AB karşıtı duruş başbakan olması halinde Birleşik Krallık ve AB ilişkilerinin kötüleşeceği yönündeki tahminlere yol açmıştı.
Truss’ın bu ay başında Prag’da gerçekleştirilen Avrupa Siyasi Topluluğu (EPC) toplantısına katılması, EPC bir AB yapılanması olmasa da Brexit sonrası Birleşik Krallık ve AB arasında yeni köprüler inşa etmeye hazır olduğu yönünde okunmuş olabilir. Ancak Truss’ın parti liderliği yarışını kazanması halinde 2023 yılına kadar İngiltere’de hala geçerli olan tüm AB hukuki tasarruflarını kaldırma sözü vermesi gibi kararlı AB-karşıtı duruşu ve bu yarışta özellikle Euroskeptik muhafazakarlardan destek alması, en azından kısa ve orta vadede Birleşik Krallık ve AB yakınlaşmasına imkan vermeyecek gibi gözüküyor. Öte yandan taraflar arasındaki ilişkilerin daha da gerginleşmesini önleyecek faktörler de bulunmuyor değil. Bu faktörleri Truss, EPC toplantısına katılmadan önce güvenlik, enerji ve göç olarak sıraladı ve hem Birleşik Krallık hem de Kıta Avrupası açısından önemli olan bu meselelerin beraberce değerlendirilmesi gerektiğini belirtti. Ayrıca Ukrayna’ya daha fazla yardım sağlamak, Rusya’ya yaptırımları artırmak ve Rus güçlerini bölgeden uzaklaştırmak için Ukrayna’yı desteklemek amacıyla Avrupalı müttefiklerine baskı yapmakta kararlı görünen Truss bu koşullara Birleşik Krallık-AB ilişkilerini gerebilecek adımlar atmaktan kuvvetle muhtemel kaçınacaktır.
Truss’ın dış politika öncelikleri sıralamasında Ukrayna savaşı, Rusya ve AB ile ilişkilerden sonra İsrail’in izlediği, geçen günlerde “siyonist ve İsrail’in büyük destekçisi” olduğu yönündeki açıklaması ışığında anlaşılmış oldu. Bu açıklamanın Birleşik Krallık’ın Tel Aviv’deki büyükelçiliğinin Kudüs’e taşınması gibi bir sonuç üretip üretmeyeceğini zaman gösterecek. Ancak bu açıklama Truss’ın ülkesinin Orta Doğu politikasını tamamıyla ABD’nin Orta Doğu politikası çizgisine getirmek niyetinde olduğu ve ayrıca Orta Doğu’da daha müdahaleci olmak istediği izlenimi yarattı.
Birleşik Krallık’ta dış politika meselelerinden çok çözüm bekleyen ekonomik sorunların ülkeyi erken seçime götürme ihtimali, başkanlık koltuğuna henüz yeni bir isim çıkmış olmasına rağmen tartışılmaya başlandı. Ancak kuvvetle muhtemel Başbakan Truss’ın iç ve dış siyasetteki başarısı erken seçimlerde değil 2024’te yapılacak genel seçimlerde Britanya ulusunun değerlendirmesine sunulacak.
[Doç. Dr. Dilek Yiğit Uluslararası Politika Akademisi yazarı, çalışma alanları uluslararası ilişkiler ve Avrupa tarihidir]
*Makalelerdeki fikirler, yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir.