Altın Portakal Film Festivali’nde yer alan ‘Kanun Hükmü’ belgeselinin yarattığı tartışmalar üzerine Latif Erdoğan FETÖ’nün sinema alanındaki etki ve faaliyetlerini kaleme aldı.
Latif Erdoğan’ın Akit’te yer alan yazısı şöyle:
“Hareket ve eylem, ona yüklenen gaye, hedef ve misyona göre yeni yeni, başka başka anlamlar kazanır. Bu sebeple de FETÖ ısmarlaması Kanun Hükmü isimli belgeselin Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde yarışmaya dahil edilme teşebbüsü bu açıdan değerlendirilmeli; olaya salt bir sanat argümanı olarak bakılmamalıdır.
Gerçi, bu sene 60.’sı düzenlenen festival, devlet ve millet refleksinin çok yerinde ve gayet isabetli karşı hamlesiyle iptal edildi, FETÖ’cülerin kuşatmayı yarma teşebbüsleri de böylece önlenmiş oldu. Fakat söz konusu teşebbüsün analizini iyi yaparak ileride vukuu muhtemel tekrarları da şimdiden önlemek gerekir.
Sanat, içine girdiği kabın şeklini alan sıvı gibidir. Tek bir tanımı, belli bir tarifi de yoktur. Onun için de ucu açık bir kavramdır. İyi niyete ev sahipliği yapabileceği gibi her türlü kötü niyete de ev sahipliği yapabilir. Nitekim günümüzde, yıkıcılığı, yapıcılığının çok ötesinde bir meta haline gelmiştir. Sinema da bu genellemeden bol bol nasiplenmiştir.
Sinema, dünya ölçekli düşünüldüğünde Amerika’nın istilası altındadır. Türkiye’de de durum farklı değildir. Sayısı çok az olan Ulusal Sinema kavgası verenlerin küçük çaplı hamleleri dışında bu istilaya dalgakıranlık yapabilecek çalışmalar da yoktur. Amerika’da sinema doğrudan bir devlet politikasıdır. Yani Pentagon ne ise Hollywood odur. Amerika için sinema, kültürel ve sanatsal görünümü altında dünyayı sömürge haline getirmenin adıdır.
Bu açıdan da yerli ve ulusal sinema teşebbüsleri yakından takip edilmekte, sahipleri ya elimine ya da kendilerine bağımlı hale getirilmektedir. Ulusal Sinema kavgasının öncülerinden Halit Refiğ’in hayatı elimine şıkkının somut örneğidir.
FETÖ’nün çok yönlü Amerika bağımlılığı da düşünüldüğünde Amerikan yayılmacılığına ve küresel efendilerine bu alanda da hizmet etmeleri pek de sürpriz bir gelişme değildir. Kanun Hükmü isimli belgesel, FETÖ’yü aklama, ülkeyi kötüleme adına kurgulanmış olması yönüyle Amerika’nın Türkiye ile ilgili dış siyasetine de destek çıkmak anlamında bir atraksiyondur. Onun için de önce filmin yarışmadan çıkarılması ardında da festivalin tümüyle iptali bireysel teşebbüsten çok daha fazla organize ses getirmiştir.
1996 yılında, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı olarak Ulusal Sinema kavgasını desteklemek amacını içinde barındıran bir niyetle Köpekler Adası filminin çekimine karar verildi. Halit Refiğ, elinde bulunan birkaç senaryoyu getirmiş, hepsini gözden geçirdikten sonra, bütçemizi de nazara alarak Köpekler Adası’nda karar kılmıştık.
Kendilerine teklif götürdüğümüz oyuncular, sudan bahaneler ileri sürerek teklifimizi geri çevirdiler. Sonuçta Perihan Savaş ve Tanju Gürsu kabul etti ve film çekildi.
Vakfın onursal başkanı olduğu için, bütün gelişmelerden FETÖ elebaşını da bilgilendiriyorduk. Seti ziyaret etmek istedi. Filmin çekildiği yere altı saatlik bir kara yolculuğu ile ancak gidebildik. Bizi Halit Refiğ karşıladı. Bütün gelişmeleri detaylarıyla anlattı. Gayet de memnun İstanbul’a geri döndük.
Dönüş sonrası, FETÖ elebaşı bir-iki gün içinde filme karşı tavır değiştirdi. Sebep olarak da dini bazı hassasiyetleri ileri sürdü. Elbette ileri sürdüğü gerekçelerin hiçbiri inandırıcı değildi. Çünkü senaryoyu o da okumuş ve olur vermişti.
Filmin tanıtımı adına verdiğimiz galaya katılım, yoğun hava muhalefetine rağmen gerçekten mükemmeldi. Bu arada hayvan sevenler çatısı altında yer alan kişi ve kuruluşlara da ödüller verildi. Bir eksiğimiz(!) oldu. O güne kadar filmi destekleyen, son bir iki günde tavır değiştiren vakfın onursal başkanı dini hassasiyetlerine uygun bulmadığı gerekçesiyle galaya katılmadı. Bu aynı zamanda o günkü cemaate filmi seyretmemeleri için verilmiş bir mesajdı. Akşamdan sabaha, elinde televizyon kumandası Amerikan filmi seyreden bir kişinin, bir iki yerde kadın oyuncunun saçlarının açık olmasını gerekçe göstererek galaya katılmaması size inandırıcı geliyor mu? Hele bir de o kadın oyuncu, daha sonra senelerce Samanyolu Televizyonunda yine saçları açık olarak program yapmış ve mahut kişi de bu programları sürekli izlemişse…
Hayır, işin aslı şudur: FETÖ elebaşı, mevcut sinema kavgasında yanlışlıkla da olsa ulusalcıların yanında yer alması sebebiyle küreselci efendileri tarafından uyarılmış, o da yapılan uyarı doğrultusunda yön değiştirmiştir. Zaten, film gösterime girdiğinde de cemaat tarafından boykot edilmiş, bir iki gün içinde gösterimden kaldırılmıştır.
1997 yılında aynı film Antalya Altın Portakal Film Festivali yarışmasına katıldı. Tanju Gürsu en başarılı erkek oyuncu seçildi. Medyada bu olay lehte ve aleyhte günlerce konuşuldu. Çoğunluk Tanju Gürsu’nun seçimini sürpriz olarak değerlendirdi.
Örgütün sözde üst düzey yöneticilerinden birinin daha sonra bana aktardığına göre işin perde arkası şuydu: Sinema çevresine yakınlığı ile bilinen birisi FETÖ elebaşına gelir, beş bin dolar karşılığında bu işi halledebileceğini söyler. O da kabul eder. Bu kişiye beş bin dolar verilir ve Tanju Gürsu en başarılı erkek oyuncu seçilir. Böylece de FETÖ elebaşı, film kendine mal edilerek günlerce gündemde kalmayı başarır. Halit Refiğ, yönetmen ben olduğuma göre film onun değil benimdir, diye medyada tepkisini dile getirse de sesini duyuramaz. Sonunda FETÖ elebaşı, hem küreselci efendilerinin dediğini yaparak onları memnun etmiş hem de başkasına ait başarıyı hiç hak etmeden sahiplenmiş olur… Zaten onun hayatının özeti de budur. “