EKONOMİ – Hepsiburada ve Martı Amerika’da Neden Başarısız Oldu Amerika’da halka arz oldum demek gerçekten etkileyici bir söylem.
Özellikle uluslararasılaşma sinyalinin paydaşlara iletilmişinde etkin bir araç.
Lakin esas sorulması gereken soru şu,
Nasıl oluyor da bir Türk Şirketi ABD Borsasında halka arz olabiliyor?
Bu yazıda, finansal okuryazarlık açısından hem sizlere bunun nasıl yapıldığından bahsedeceğim,
Hem de Martı ve Hepsiburada halka arzlarının neden yatırımcılar açısından büyük bir başarısızlık yarattığını anlatacağım.
Gelin başlayalım…
Efendim,
Hisse senedi dediğiniz sahiplik ve sahiplik haklarını belirten yasal bir belge.
İşte bu belge, şirketin mukim olduğu sınırlar içerisindeki yasal çerçeveye yani kanunlara tabidir.
Basitçe hisse senetlerinin tabi oldukları yasal çerçeveler nezdinde milliyetleri vardır gibi düşünebilirsiniz.
Dolayısıyla, Türkiye’de halka arz olmuş şirketin hisse senetleri Türkiye’de MKK nezdinde saklanır. Aynısı diğer ülkeler için de geçerlidir. Kısacası, hisse senetleri uluslararası düzeyde el değiştirebilir lakin yasal geçerliliği mukim olduğu ülkeyle sınırlıdır.
Amerikan Depo Sertifikası (ADR-American Depository Receipt) sistemi, farklı ülkelerdeki şirketlerin ABD Borsalarında işlem görmesini temin eden yapısal bir çözümdür.
Almanya’da da vardır, İngiltere’de de; hatta bizde de.
Lakin iş talep meselesine geldiğinde, küresel seviyede tüm sermaye piyasası paydaşlarının gözü ABD Borsalarındadır.
Zira para da itibar da ve dahası her türlü oyun da oradadır.
Türkiye’de mukim şirketin ABD Borsalarında halka açılacak oranındaki hisse senedi Türkiye’de depo edilir.
Yani, eğer halka arz olmuş ise satın alınır ve MKK nezdinde hareketsiz hale gelir. Artık o satın alınan hisse senetleri Türkiye’deki pay piyasasında alış satışa konu edilmeyecektir. Eğer Şirket halka arz olmamış ise, Türkiye’de belirlenen yediemin nezdinde depo edilir.
Takiben ABD’deki yatırım bankası depo edilen hisse senetlerini temsil eden sertifikalar düzenler ve çıkarır.
Siz bu sertifikaları ABD Borsalarındaki hisse senedi zannediyorsun lakin bunlar ADR’lerdir. Yani Türkiye’deki hisse senetlerini temsil eden sertifikalardır.
Sonra bu ADR’ler için talep toplamaya çıkılır ve aynı hisse senetleri gibi ADR’ler ikincil piyasada alım satıma konu olur.
ABD Borsalarında ADR ihracı için (1) halihazırda Türkiye’de halka arz olmuş ve payları Borsa İstanbul’da işlem gören bir şirket olabileceği gibi; (2) henüz Türkiye’de halka arz olmamış ve piyasa değeri borsada belirlenmeyen bir şirkette olabilir.
Turkcell, Akbank, Garanti Bankası, Koç Holding, Tav Havalimanları, Anadolu Efes birinci duruma örnek teşkil ederken; Hepsiburada (DMARKET Elec.) ve Martı ikinci duruma örnek teşkil etmektedir.
Birinci durumda, yani halihazırda piyasa değeri Borsa İstanbul’da belirlenen bir Şirketin ADR fiyatı, yani Amerikan Borsasındaki değeri Dolar/TL kuruna göre uyarlanır hale gelir. Yani Şirketin ABD’deki ADR fiyatını Borsa İstanbul’daki pay fiyatı ve Dolar/TL kuru belirler.
Kısaca, öncelikle Türkiye’de halka arz olmak ve payların Borsa İstanbul’da işlem görmesini temin ettikten sonra ADR ile ABD Borsalarına açılmak, ADR fiyatı istikrarı için ÇIPA yaratır. Bu haliyle ADR şirkete döviz finansmanı, itibar, uluslararasılaşma ve küresel tanınma imkanı sağlar.
İkinci durumda ise herhangi bir ÇIPA yani mukayese değeri olmadığı için; ABD Borsasında işlem gören ADR, ABD Borsasındaki yatırımcıların arz ve talebine terk edilmiş olur.
İşte Hepsiburada ve Martı’nın ABD’deki halka arz sonrasında ADR fiyatlarının ÇAKILMASININ sebebi uygulanan bu YANLIŞ METODOLOJİDİR.
Türkiye’de TL kazanan bir Şirkete, çıpasız şekilde ABD’de talep olacağını beklemek rasyonellikten çok uzaktır. Kaldı ki; Türkiye’de organize bir borsada satış imkanı olmayan bir ADR yatırımcısı, doğrudan Dolar/TL kur riskine maruz bırakılmış olur.
Hepsibuarada ve Martı neden böyle yaptı, rasyonel olarak anlamak zor.
Veya belki de kolaydır…
Zira nedeni yabancı menşeli yatırımcıların bir planı olup olmamasında gizlidir.
Sevgi ve vicdanla kalın…
Prof. Dr. Soner GÖKTEN
Kaynak: Paramedya