Üniversite sınavına hazırlanmanın stresi, düğün telaşı, ayrılık sonrası yaşanan duygusal çalkantılar, vazgeçmeler, iş mücadeleleri, kişisel değişim çabaları ve hayatın getirdiği sayısız yük bizi tüketebilir. Bu tükenmişlik duygusu tıbbi bir nedeni yoksa, psikolojik yöntemlerle başa çıkılabilir.
Tükenmişlik uzmanı Anna Katharina Schaffner’e göre, takdir görmek veya takdir etmek tükenme riskini önemli ölçüde azaltır. Uzun süreli takdir eksikliği öz değeri yitirirken, başkalarını takdir etmek kendi takdir edilme şansını artırır.
Tükenmişliğin çağımızın sorunu olduğu düşünülse de bu sorun yüzyıllar öncesine dayanmaktadır. Tükenmişliğin farklı dönemlerde farklı algılandığı ve zaman içerisinde enerjimizin azaldığı ve ölüm korkusuyla ilişkilendirildiği bilinmektedir. Bu tarihi perspektif, tükenmişlik endişelerinin insan doğasının bir parçası olduğunu gösterir.
Endüstrileşme, çalışma ve zaman kavramlarını değiştirmiştir. Zaman yönetimi, dakiklik ve verimlilik öncelik kazanmış, disiplinli çalışma başarıyla özdeşleştirilmiştir. Ancak bu çalışma odaklılık, işin hayatı tüketmesine yol açabilir. Tükenmişlik, çalışarak değer kazandığımıza ve çalışmadan değersiz olduğumuza inanmamızın bir sonucudur.
Tükenmişliğe karşı en etkili panzehirlerden biri hobidir. Hobiler, kişisel gelişim sağlar ve toplumsal bağlantılar kurulmasına yardımcı olur. Bahçecilik, dans veya örgüt gibi hobiler, kişiyi meşgul ederek stresi azaltır.
İçimizdeki eleştirmen, kendimizi olumsuz bir şekilde yargılar. Bu eleştirmeni susturmak için eleştirmenin söylediklerini zihinsel gevezelik olarak algılamak ve dikkatimizi bunların içeriğine değil, biçimine kaydırmak gerekir. Bu, kendimizle eleştirel düşüncelerimiz arasında mesafe yaratır.
Henry David Thoreau’nun “Yaşam Maliyeti” kavramı, hedeflerimize ulaşmak için feda ettiğimiz zaman, enerji ve sağlığı içerir. Çoğu kişi bilinçsizce para veya statü için zamanlarını ve sağlıklarını feda eder. Ancak bu bedelin yüksekliği göz önünde bulundurulduğunda, seçimlerin yeniden değerlendirilmesi gerekebilir.
Yorgunluk anlarında, taahhütlerimizi temel değerlerimizle karşılaştırıp sadece önemli ve anlamlı olanlara odaklanmalıyız. Bu şekilde, zamanımızı neye ayıracağımız konusunda bilinçli seçimler yapabiliriz.
Pareto Yasası olarak da bilinen 80/20 İlkesi, çabalarımızın %80’inin sonuçlarımızın sadece %20’sine katkıda bulunduğunu gösterir. Bu ilke, en önemli faaliyetlerimizin belirlenmesine ve zamanımızı verimli bir şekilde kullanmamıza yardımcı olur.
Tükenmişlik, vücudun ve zihnin dinlenmeye ihtiyaç duyduğunun bir işaretidir. Ancak genellikle bunun tersini yaparak kendimizi daha da geriye çekeriz. Günlük molalar, dinlenme sanatını yeniden keşfetmemize ve tükenmişliğin önüne geçmemize yardımcı olur.
Stoacılar, mutsuzluğun dış koşullardan değil, bu koşullara verdiğimiz tepkilerden kaynaklandığına inanırlar. Stres yaratan dış olayları kontrol edemeyeceğimizi kabul etmek ve kontrolümüz altındaki şeylere odaklanmak, enerjiyi korumamıza yardımcı olur. Seneca’nın “Dış dairede ne varsa kabul et, iç dairede ne varsa ona odaklan” öğüdü, Stoacı felsefenin özünü yansıtır.