Brezilya’yı 2020’li yıllarda ne bekliyor?
Latin Amerika’nın en büyük nüfusa, topraklara ve ekonomiye sahip ülkesi Brezilya 2000’lerde tam anlamıyla ekonomisini genişletti.
Aktif bir dış politika izleyerek bölgede lider, dünyada ise önemli bir aktör haline geldi.
Brezilya’yı 2020’li yıllarda ne bekliyor?
Gelişmekte olan ülkeler listesinde ismini ön sıralara yazdıran Brezilya, küresel finansal krizi de ciddi yara almadan atlatarak gelişimini 2013’e kadar sürdürdü.
Fakat 2013 yılında ulaşım ücretlerine yapılan zamlarla başlayan, sonrasında hükümetteki yolsuzluk ve polisin orantısız güç kullanması gibi çeşitli nedenlerle kısa sürede ülkenin tamamına yayılan protestolar.
Beklenmedik bir şekilde uzun süreli bir istikrarsızlık sürecinin başlangıcı oldu.
Ekonomisi gerileyen ve siyasilerin de karıştığı yolsuzluk skandallarının açığa çıktığı Brezilya’da dış ilişkilerin ihmal edilmesi, ülkenin uluslararası prestijinin azalmasına sebep oldu.
Yaşanan bu olayların üzerinden altı yıl geçmesine rağmen ülke henüz toparlanabilmiş değil.
Peki, özellikle 2000’li yılların başından itibaren eski Brezilya Devlet Başkanı Lula da Silva’nın başarılı iç ve dış politikalarıyla yükselişe geçen Brezilya’nın, 2020’li yıllarda ekonomisini toparlayıp tekrar;
“Latin Amerika’nın lider ülkesi” durumuna gelmesi ne kadar mümkün?
Bunun gerçekleşme ihtimalini değerlendirmek için, öncelikle;
Brezilya’nın son yıllardaki durumunu ve ardından yeni sağcı Devlet Başkanı Jair Bolsonaro’nun politikalarını ele almak gerekiyor.
Bayrağındaki sembolün ifade ettiği “düzen ve ilerleme” ilkelerini düstur edinen Brezilya, sivil demokrasiye geçişinden sonra, 1995-2003 yılları arasında;
Devlet başkanı olan Fernando Henrique Cardoso ile “düzeni” sağlarken, “gelişimi” ise ancak 2000’li yılların başından itibaren hayata geçirebilmeye başladı.
2003 yılında devlet başkanı seçilen İşçi Partisi lideri Lula da Silva başarılı politikalarıyla ülkedeki yoksulluğu büyük oranda azalttı.
Lula’nın göreve geldiği yıl ülke çapında başlattığı “Sıfır Açlık” projesiyle, Dünya Bankası’nın da desteğini alarak milyonlarca Brezilyalıyı açlık ve yoksulluktan kurtardığı biliniyor.
Ulusal ekonomideki etkili siyasetinin yanı sıra, Lula, başkanlık yaptığı süre boyunca dışarıda da aktif ve belirgin politikalar izledi.
Dönemin elverişli zemininden de faydalanan lider, Orta Doğu ve Çin de dahil olmak üzere dünyanın çeşitli ülkeleriyle siyasi ve iktisadi ilişkilerini güçlendirdi.
Lula serbest piyasa ekonomisini şiddetle savunarak;
Gelişmekte olan ülkelerle ticari ortaklıklar başlattı.
Bu yıllarda, uluslararası işbirliğini artırmayı hedefleyen Hindistan, Brezilya ve Suudi Arabistan’ın dahil olduğu IBSA Diyalog Forumu başlatıldı.
Bu süreçte Brezilya’nın Arap ülkeleriyle ticaret hacmi üç katına çıkarken, 2010 yılında Çin Brezilya’nın en büyük ticari ortağı haline geldi.
Brezilya ile tarihi ve kültürel bağları sebebiyle her zaman ayrı bir yeri olan Afrika kıtasına ise açılımlar ilk kez bu dönemde yapıldı.
Bunun yanı sıra, Brezilya bölgesel liderlik rolünü kaptırmamak için, bölgedeki Güney Amerika Ortak Pazarı (MERCOSUR) gibi mevcut örgütleri kullanarak.
Bizzat Güney Amerika Uluslar Birliği (UNASUR) gibi yeni bölgesel birlikler kurarak komşu ülkelerle siyasi ve ekonomik ilişkilerini pekiştirmeyi hedefledi.
En önemlisi, başlattığı çok yönlü diplomasiyle yumuşak gücü etkili kullanan Lula;
Aynı zamanda başkanlığı boyunca uluslararası forumlarda küresel adaletsizliğe karşı politika geliştirerek adeta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan gibi “Dünya 5’ten büyüktür” dedi.
Fakat diğer yandan;
Lula’nın hem “Dünya 5’ten büyüktür” niteliğinde bir duruş sergilemesi hem de eleştirdiği BM sistematiği içerisinde daimî üyelik istemesi, bu politikasının samimi olmadığı yönünde yorumlara da neden oldu.
Brezilya ekonomisi 10 yıldan fazla bir süredir durağan seyrediyor.
Başkanlık görevine başlamasının üzerinden bir yıl geçen sağcı Jair Bolsonaro da ülkenin ekonomik istikrarını sağlama konusunda henüz başarıya ulaşamadı.
Latin Amerika devi Brezilya’nın istikrarlı ve yükseliş eğilimi içindeki durumu, birkaç yıl önce başlayan istikrarsızlık ve gerilemeyle akamete uğradı.
Zira Başkan Lula’nın koltuğuna 2011’de Dilma Rousseff’in geçmesinden iki yıl sonra, ulaşım ücretlerine yapılan zamlar büyük şehirlerde protesto edildi.
Bu protestolarda polisin bazı göstericilere karşı;
Şiddet uygulaması, ülkede mevcut olan;
Yüksek vergiler, ekonomik eşitsizlik, enflasyon artışı, yetersiz kamu hizmetleri ve siyasi yolsuzluk gibi çeşitli motiflerle birleşti ve protestolar alevlenerek ülke çapında yayıldı.
Halkın bu taleplerine cevap vermek için hükümetin toplu taşıma hizmetlerine çok para harcaması, bütçe açığının artması endişesini beraberinde getirdi.
Bu da Brezilya para birimi realin değer kaybetmesine neden oldu.
Ülke ekonomisinin geriye gitmesine rağmen 2014’te Brezilya’da yapılan Dünya Kupası için devletin kasasından yüklü miktarda para harcanması yeni sokak hareketlerini başlattı.
Bu süreçte Brezilya’nın ilk kadın başkanı olarak bir dönemini tamamlayan Dilma Rousseff 2014 yılı sonunda ikinci kez başkan seçildi.
“Brezilya Baharı” olarak da adlandırılan protestolar doruk noktasına ise 2015 ve 2016 yıllarında ulaştı.
Başkan Lula döneminde (2003-2011) Brezilya’nın petrol şirketi Petrobras’taki ihalelerle ilgili bazı siyasetçilerin;
(çoğunlukla İşçi Partisi üyelerinin) rüşvet aldığı iddiası üzerine yapılan yolsuzluk operasyonları, zaten ekonomik sıkıntılar nedeniyle tansiyonu yüksek olan ülkeyi tekrar çıkmaza soktu.
Ülke Başkan Rousseff’in görevden alınması, kabinenin üçte birinin soruşturulması, Lula dahil bazı siyasetçilerin ve işadamlarının yargılanmasıyla daha da sarsıldı.
Tarihinin en büyük yolsuzluk skandalını yaşayan Brezilya hâlâ sürmekte olan uzun bir istikrarsızlık sürecine girdi.
Brezilya ekonomisi 10 yıldan fazla bir süredir durağan seyrediyor.
Başkanlık görevine başlamasının üzerinden bir yıl geçen sağcı Jair Bolsonaro da ülkenin ekonomik istikrarını sağlama konusunda henüz başarıya ulaşamadı.
Ülke yolsuzluk operasyonlarından sonra rahat bir nefes alsa da, ekonomik verilerin olumlu yönde seyretmesi süreci çok ağır işliyor. Ekonomideki bu belirsizlik de yabancı yatırımcıların ülkede iş yapma planlarını ertelemesine sebep oluyor.
Dış politikada ciddi bir yön değişikliği sözü veren Bolsonaro, UNASUR gibi sosyalist birliklerle arasına mesafe koyarak, örnek aldığı Donald Trump’la ve ABD ile ilişkilerini güçlendirmek istiyor.
Fakat asker kökenli olan Bolsonaro İsrail ve ABD ile iyi ilişkiler kurmayı hedeflerken, Trump’ın yakın zamanda Brezilya ve Arjantin’den ithal edilen metallere yönelik gümrük vergisini geri getireceğini ilan etmesiyle hayal kırıklığına uğradı.
Ülkesinin en büyük ticari ortağı olan Çin ile ilişkilerine de sıcak bakmayan sağcı başkan, dış politika konusunda seleflerinin neredeyse tersi yönünde adımlar atıyor.
Latin Amerika’nın birçok ülkesinde patlak veren kitlesel halk hareketleri, henüz ateşi birkaç yıl önce sönen Brezilya’da görülmedi.
Fakat bölgedeki “ekonomik eşitsizlik” motifli bu protestoların 2020 yılında Brezilya sokaklarını da hareketlendirmesi ihtimal dahilinde.
2010’lu yılları ekonomik gerileme, sokak hareketleri ve yolsuzluk skandallarının rutine dönüştüğü olumsuz bir havada geçiren Brezilya, 2020’li yıllara girerken de pek umut vermiyor.
Ağustos ayında yapılan anketlere göre, Brezilya’nın milliyetçi muhafazakâr görüşlere sahip yeni lideri Bolsonaro’nun popülaritesi yüzde 38’den 29 civarına düşmüş durumda.
Yine aynı anket sonuçlarına göre, sağcı başkanın yolsuzlukla mücadele, güvenliği artırma ve hükümeti küçültme politikalarında başarılı olduğu düşünülürken, çoğunlukla sağlık, eğitim ve çevre konularında kötü bir performans sergilediği anlaşılıyor.
Bireysel silahlanmayı kolaylaştıran yasaya onay vermesi ve kürtaj gibi çeşitli konularda yaptığı sert açıklamalar ise Bolsonaro’nun halk arasında en çok tepki çeken eylemleri olarak sıralanıyor.
Göreve başladıktan birkaç ay sonra Bolsonaro;
Venezuela’da kendini devlet başkanı ilan ederek hükümete darbe yapmaya çalışan Juan Guaido’ya desteğini iletmişti.
Fakat Venezuela’daki bu siyasi karmaşa sonuçta 224 bin Venezuelalının Brezilya’ya göç etmesine neden oldu.
Bununla birlikte, son günlerde eşitsizlik ve gelir dağılımındaki dengesizlik nedeniyle;
Latin Amerika’nın birçok ülkesinde patlak veren kitlesel halk hareketleri, henüz ateşi birkaç yıl önce sönen Brezilya’da görülmedi.
Fakat bölgedeki “ekonomik eşitsizlik” motifli bu protestoların 2020 yılında Brezilya sokaklarını da hareketlendirmesi ihtimal dahilinde.
Bu muhtemel protestolar hükümetin uzun soluklu ekonomi politikalarıyla değil, ancak vatandaşları şu an ilgilendiren ekonomik sorunlara çözüm bulunmasıyla önlenebilir.
Görevi devralmasının üzerinden tam bir yıl geçen Bolsonaro’nun, Donald Trump’ın dış politika tarzını daha fazla benimseyeceği öngörülebilir.
Bazıları tarafından aşırı sağcı olarak da nitelendirilen neo-liberal ekonomi yanlısı Bolsonaro;
2020’li yıllara girerken içe kapanık ve büyüme odaklı politikalarını sürdürerek ülke ekonomisini canlandırmayı hedefliyor.
Geçtiğimiz aylarda kurulan Doğrudan Yatırım Ombudsmanlığı (OID) Bolsonaro yönetiminin bu yönde attığı bir adım olarak öne çıkıyor.
İklim değişikliği tartışmalarının zirvede olduğu günümüzde, Bolsonaro’nun çevre politikaları absürt bulunarak yakın zamanda dikkatleri üzerine çekmişti.
Amazon ormanlarında çıkan çoklu yangınlar ve Bolsonaro’nun bu yangınlar için dünya liderleri tarafından G7 zirvesinde teklif edilen 20 milyon dolarlık yardımı reddederek ortaya koyduğu umursamaz tavırlar, hükümet üzerinde baskı oluşturmaya devam edeceğe benziyor.
Özetle, Bolsonaro 2020 yılında yeni ekonomik açılımıyla özelleştirme yapmaya ve devleti küçültmek için çalışmaya devam edecek gibi görünüyor.
Öte yandan, sağcı başkan ülkede aynı yıl yapılacak yerel seçimler için de epey çalışacak. Zira yerel seçimlerin 2022 yılındaki genel seçimin trendlerini belirlemede önemli rol oynayacağı öngörülüyor.
Kritik öneme sahip olan 2022 genel seçimlerinin de Bolsonaro için kolay geçmeyeceği söylenebilir.
Brezilya’nın gelişimi ve ekonomik durgunluğu yaklaşık olarak onar yıl sürdü.
Hâlâ güçlü bir demokrasiye ve büyük bir ekonomiye sahip olan Brezilya’nın kaderinde Bolsonaro’nun politikaları belirleyici olacak. Fakat sağcı lider ülkesini 2020’li yıllarda zirveye taşıyacak treni yakalamakta çok ağır ilerliyor.