Restorasyonu tamamlanmak üzere olan Kur’an-ı Kerim, arşiv kayıtlarına göre saraya Sultan 2. Mahmut’un eşlerinden Dilseza Başkadın Efendi’nin ikinci odacısı Nadire Kalfa tarafından 1 Temmuz 1816’da vakfedildi.
Aynı belgeye düşülen notlara göre eser, 10 Şubat 1564’te reyhani hattıyla Ali Eş-Şehir bi Ebi’l-Hasan El-Useyli isimli hattat tarafından yazıldı.
Ahmet Kurnaz, 455 yıllık Kur’an-ı Kerim’in restorasyon çalışmalarını ile cilt restorasyonun yapım aşamalarını AA muhabirine anlattı.
Cilt sanatını küçük yaşlarında babası İbrahim Kurnaz’dan öğrendiğini aktaran Kurnaz, “Babam Süleymaniye Kütüphanesi’nde yazma eserler restorasyon merkezinde çalıştığı için biz ilkokulda sayfalara numara vurmakla başladık. Sonra tabii babamın ufak tefek işler vermesiyle işi daha bir ilerlettik ve geliştirdik. Babamın teşvikiyle bir dükkan açtık, bazı konsolosluklar ve büyük şirketlerle çalıştık. Hem burada hem de hafta sonları kendi atölyemde çalışıyordum.” dedi.
Kurnaz, Milli Saraylar İdaresi’nde 1988’den beri cilt, kağıt ve restorasyon atölyesinin hem çalışanı hem de sorumlu personeli olarak çalıştığını dile getirerek, cilt sanatında hem geleneksel hem de modern teknikleri kullandığını, restorasyonunu yapacağı kitabın cildini kendisi seçtiğini, tıraşını ve boyasını da yine kendisinin yaptığını söyledi.
Atölyeyi kurduğu günden bugüne, yaklaşık 2 bin eserin restorasyonunu yaptığını vurgulayan Kurnaz, şu bilgileri verdi:
“Hazine-i Hassa Arşivi’nin, Abdülmecit Efendi Kütüphanesi’nin, saray bünyesinde bulunan hatların, kutuların, deri ciltlerin, kılıç ve kaftanların restorasyonunu yaptım. 455 yıllık Kur’an-ı Kerim 6 ay önce hat seksiyonuna bağlı bir bölümden geldi. Bu eser üzerinde günlük 4-5 saat çalışıyorum çünkü diğer işlerimle birlikte sürdürüyorum. Bir eser geldiğinde önce bunu yaparken ne tip malzemelere ihtiyacımız var, onun temini üzerinde çalışıyoruz. Sonra ise restorasyondan önceki resimlerini çekiyoruz. Malzemeler temin edilince nerede ne kullanacağımızı belirtmek için yapıyoruz bunu. Sonrasında bir rapor hazırlıyoruz. Elimizdeki önceki işler bitince de restorasyona alıyoruz. Bu Kur’an-ı Kerim’in cildi, keçi derisinden yapılmış, sıvama altın kullanılmış, elle tıraş edilmiş iki kapaktan oluşuyor. Arka kapak ve ön kapak birbirinden ayrı. Arka ve ön kapak sonradan üst üste binerek birleştirilmiş ve sırttan ayrılıyor. Geldiğinde şirazesi yoktu. Elle şirazesini ördük. Tüm bu işlemleri eski usullere bağlı kalarak yaptık. Cilt restorasyonu bu anlamda bitti. Şimdi altın süsleme işlerinin tamamlamalarını yapıyorum.”
Mücellit Kurnaz, cilt sanatına ömrünü adadığını vurgulayarak, malzeme olarak genellikle keçi derisi, badem yağı, kök boyası, aher ve bal gibi doğal ürünler kullandığını ifade etti.
Eski kitap kapaklarının altın süslerinde 23 ayar kullandığına dikkati çeken Kurnaz, “Ben altını balla eziyorum. Balla ezmek bana daha pratik geliyor. Balla ezince altını iki defa yıkamak gerekiyor. Yani biraz daha yorucu oluyor ama ben öyle alıştığım için onu tercih ediyorum. 7-8 saat ezmek gerekiyor. Ne kadar çok ezersen o kadar bereketli oluyor. İnsanın el yağına göre altında kararma, oksitlenme gibi durumlar oluyor. Altın sarıyken siyah bir renge ulaşıyor. Bu, insanın elindeki sıvıdan, yağdan kaynaklanıyor.” diye konuştu.
Ahmet Kurnaz, eski eserlerin restorasyonunu yapmaktan büyük keyif aldığını aktararak, şöyle devam etti:
“Eskiyi yaşatmak, atalarımızdan kalan eserleri elimize alıp onlara dokunmak güzel. Onların o zaman ki imkanlarla yaptıklarını şimdiki teknolojiyle yapamadığımızı görüyoruz. İnsanların o dönemde sanata bakışını, becerisini görüyor ve onlardan bir zevk duyuyoruz. Onları yaşatmak, atalarımızdan kalan eserleri yeniden canlandırmak, benden sonraki nesle bir şeyler bırakmak beni çok mutlu ediyor. Severek yapıyorum.”
Mücellit Ahmet Kurnaz, Milli Saraylar İdaresi’ne bağlı Klasik Türk Sanatları Merkezi’nde ilkbahar ve sonbahar dönemlerinde cilt sanatını genç kuşaklara aktarmak için 3 yıldır cilt restorasyon dersleri verdiğini kaydederek, “Klasik cilt sanatı ve restorasyon eğitimi veriyorum. İki dönem yaptığımızda ilk dönem modern cilt eğitimi veriyorum, özellikle gençler sıkılmasın bu işi sevsin diye. Bu tarz eğitimlerde gençleri tutmak zor oluyor. İkinci dönem ise klasik ciltlerin tıraşı, baskısı, süslemesi ve deri boyaması gibi işleri gösteriyorum.” diye konuştu.