GÜNDEM – Yıldıray Oğur: Peki patron ve imparator nerede? “Aralarında Arda Turan, Emre Belözoğlu, Fernando Muslera, Selçuk İnan gibi ünlü futbolcuların da bulunduğu 18 kişiyi dolandırdığı iddia edilen Denizbank Büyükdere Şubesi müdürü Seçil Erzan ile birlikte 6 sanığın yargılanmasına başlandı.”
Türkiye bu aralar en çok futbolcuların paralarını, fahiş faiz için bir banka müdürüne elden para teslim etme aç gözlülüğünü ve en kibar tabirle saflığını konuşuluyor.
Ama Nisan 2023’de başlayan, medyaya da uzun süre hak ettiği kadar ilgi görmemiş, bilgi akışının aylarca epey ketüm ve sansürlenerek aktığı bu soruşturmada esas konuşulması gereken konu bu değil.
Dolandırıcılığa ev sahipliği yapan Denizbank Büyükdere Şubesi, Denizbank Genel Müdürlüğü’ne 1400 metre uzaklıktaki bankanın en merkezi, gözönündeki şubesi.
Şube Müdürü Seçil Erzan; 10 yıl Çorlu, 10 yılı aşkın Florya Denizbank şubelerinde müdürlük yaptıktan sonra Büyükdere Şubesi’ne atanmış bankanın en tecrübeli müdürlerinden biri.
Kendi ifadesi ve diğer ifadelerden anlaşıldığı gibi Denizbank Florya şubesinde müdürken 2012’de tanıştığı Fatih Terim’le evine gidip belge imzalatacak kadar yakın, Terim’in avukatıyla onun tanıştırmasıyla nişanlanmış, banka şubesindeki odasına ünlü futbolcular gelip gidiyor.
Toplamda 43 milyon dolar dolandırıldığını söyleyip dosyada müşteki olan isimler Seçil Erzan’ın kendilerine fonun Fatih Terim, Denizbank genel müdürü Hakan Ateş ve genel müdür yardımcısı Mehmet Aydoğdu’nun fonu ya da onların da içinde olduğu bir fon olduğunu söylediğini aktarıyor.
Sanıklardan ikisi Denizbank yöneticisi, müştekilerin üçü Fatih Terim’in kızı, damadı ve yeğeni.
Fatih Terim ve Denizbank.
Adıyla insanların dolandırıldığı iki isim Fatih Terim ve Denizbank Genel Müdürü Hakan Ateş bu davanın hiçbir yerinde yoklar.
Banka Müdürü Seçil Erzan ve şube müdür yardımcısıyla birlikte bankayla ilgisiz dört kişinin içinde olduğu altı sanık arasında da, müşteki olan 16 kişi arasında da yoklar.
Hatta daha da ilginci adları kullanılarak yapılan dolandırıcılığın iddianamesinde ifadeleri bile yok!
Peki, bu nasıl mümkün olabildi?
Önce adını bizzat Atatürk’ün koyduğu- hatta Türkçe değil diye itiraz eden ünlü Türkçü profesör Sadri Maksudi’yi bir gece radyoyu açtırıp, sofrasındaki insanlara cahil diye linç ettirdiği- Denizbank’a bakalım.
İddianameye göre Savcılık bu dolandırıcılık soruşturmasını 7 Nisan 2023 günü dolandırılan iş insanlarından Bülent Çeviker’in avukatı aracılığıyla yaptığı başvuru üzerine başlatmış.
Aslında iddianamenin girişinde ilk suç duyurusunu kimin yaptığı tam da anlaşılmıyor. Cümleler muğlak seçilmiş:
“Denizbank A.Ş yetkililerine başvurarak vekili Av. Murat Özcan’ın 07/04/2023 tarihli dilekçesi ile Cumhuriyet Başsavcılığımıza başvururak müvekkil bankanın Levent Büyükdere Caddesi Şubesi müdürü olarak çalışan şüpheli Seçil Erzan’ın müşteki Bülent Çeviker’den 31/03/2023 tarihinde kişisel güven ilişkisine dayanarak 2.000.000 USD parayı değerlendirmesi amacıyla elden alarak 03/04/2023 tarihinde 3.000.000 USD olarak iade edeceğini bildirdiğini, bunun karşılığında da müşteriye yazılı bir evrak verdiğini ancak şube müdürüne ulaşmaya çalışsa da ulaşamadığını müşteki bankaya bildirdiği, banka tarafından araştırma yapılmaya ve Seçil Erzan’a ulaşılmaya çalışıldığı, ancak ulaşılamadığı, bu nedenlerden dolayı Seçil Erzan’ın gerçekleştirmiş olduğu eylemlere ilişkin olarak suç duyurusunda bulunulduğu…”
Net olan Denizbank’ın skandalın patlak vermesinden banka müdürü Seçil Erzan’a ulaşmaya çalıştığı ama ulaşamadığı…
Üç gün sonra Seçil Erzanü Çorlu’daki sitedeki bir evde gözaltına alındı.
Neden Çorlu?
Çünkü Erzan 10 sene Denizbank Çorlu şubesinde şube müdürlüğü yapmıştı.
Ama herhalde bankanın aklına onu orda bulmak gelmemiş olacak ki bankanın ulaşamadığı şube müdürüne savcılık üç gün sonra ulaştı.
İlk ifadesi 11 Nisan’da alındı.
Buraya kadar olan kısmı iddianameden aktardık.
Şimdi de Nisan ayına geri dönelim. Ve bu dolandırıcılıkla ilgili çıkan ilk haberlerden sonra Denizbank’ın yaptığı açıklamayı hatırlayalım:
“7 Nisan 2023 tarihinde bankamıza ulaşan ilk şikayet üzerine Teftiş Kurulumuz tarafından Levent Büyükdere Şube Müdürü Seçil E. Hakkında inceleme başlatılmış olup, aynı gün İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulmuştur. Söz konusu kişiye ulaşılamaması dolayısıyla bankamızca Seçil E.’nin yurtdışına çıkma yasağı talep edilmiş, düzenleyici ve denetleyici kurumumuz da bilgilendirilmiştir. Teftiş Kurulumuzca yapılan inceleme ve değerlendirmeler neticesinde, Seçil E. tutuklanmadan önce iddia sahiplerinin önemli bir bölümünün (18 kişi) ifadelerine başvurulmuştur.
“10 Nisan 2023 Pazartesi günü ön inceleme raporumuz İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na iletilmiş ve Seçil E. nitelikli dolandırıcılık suçuyla aynı gece saat 23:30 sularında gözaltına alınmış, akabinde tutuklanmıştır.
Bu çerçevede, Bankamız Teftiş Kurulu da konuyla ilgili kişilerin ifadesine başvurmuş ve rapor düzenlemiştir. İlgili raporu düzenleyip Savcılığa sunabilmek amacıyla Seçil E.’nin ifadesi, 9 Nisan 2023, Pazar günü alınıp, 10 Nisan 2023, Pazartesi tarihinde ön inceleme raporuyla birlikte Savcılığa iletilmiştir.”
Çok net biçimde Denizbank, Nisan ayındaki ilk açıklamasında banka müdürü Seçil Erzan’a ulaşıp ifadesini alarak savcılığa suç duyurusunda bulunduğunu açıklamış.
Ama iddianamede Denizbank’ın banka müdürüne ulaşamadığı yazıyor.
İlk suç duyurusunu Denizbank yapmış olmasına rağmen iddianamede böyle bir suç duyurusundan da bahsedilmiyor.
Zaten Denizbank müştekiler arasında da değil.
Peki, gerçek neden böyle eğilip bükülmüş?
Seçil Erzan’ın savcılığa verdiği iki ifadeye bakalım.
İlk ifade gözaltına alınmasından hemen sonra 11 Nisan 2023 günü.
Bu ifadesinde her şeyi üzerine almış. Borsada 2011’de batırdığı parasını yerine koymak için başladığı ama sonra sarpa saran ponzi sisteminin nasıl çöktüğünü açıkça itiraf etmiş. Kendi bankası aleyhinde tek kelime etmemiş, banka yetkilileriyle görüştüğünden de hiç bahsetmemiş.
Ama Seçil Erzan, 3 Mayıs 2023’de savcılığa “ilk ifademe eklemek istediklerim var” diyerek savcılığa ikinci bir ifade daha verdi.
“8 Nisan Cumartesi günü Denizbank Avrupa-1 Bölge Müdürü S. Hanım Çorlu’daki evime beni görmeye geldi. Daha öncesinde beni telefonla arayıp halimi hatrımı sormuştu. Bana burada kalmayabilirsin, otelde ya da istersen benim evimde de kalabilirsin dedi. Yanında koruma gibi birileri vardı. Daha doğrusu evimin önünde 4-5 tane adamın beklediğini gördüm. Geldikleri araçlar bankanın araçlarıydı. 8 Nisan günü Çorlu’daki evimde S. hanım benimle görüştükten sonra gitti. Bir sonraki gün 9 Nisan’da beni korumalar eşliğinde Zincirlikuyu’daki Denizbank Genel Müdürlüğü’ne götürdüler. Koluma serumlar takılarak bana bu işi banka dışında yaptın diye söylettirdiler. Tam olarak S. T., A. M. D., C. İ. (Teftiş Kurulu Bölüm Müdürü), T. K. (İnsan Kaynakları Genel Müdür Yardımcısı) vardı.
Bu şahsılar 8 Nisan Cumartesi günü sabahtan akşama kadar benim yanımdaydılar. Bu şahıslar bana sürekli “olayda zimmet yok, evet senin bankacılık hayatın biter belki ama hayatına bir şekilde devam edersin, bu olay zimmet değil” şeklinde sözler söyleyip bana baskı kurdular.
Hatta bana o kadar iyi davranıyorlardı ki tam olarak durumun ne olduğunu dahi anlayamamıştım. 9 Nisan Pazar günü akşam saatlerinde bu sefer Hakan Ateş bankaya geldi. Bulunduğumuz toplantı salonuna girerek “kızım biz zaten insanların parasını vereceğiz ama ortada bir enkaz var, kimden ne aldıysan söyle zaten bu bir zimmet değil, zimmet olsa sen yıllarca içeride çürürdün, bu sebeple de kendin banka dışında ne aldıysan onları söyle, sen bizi koru biz de seni koruruz, Seçil’e hemen bir avukat tutalım, avukatını ben tutacağım, Sağlık Sigortanı iptal etmeyelim, annenin hastalığı ile de ilgileceğim” dedi. Zaten orada bulunan herkes aynı sözleri söyleyip olayın zimmet olmadığını bana söylediler. Sonra aynı gün benim İstanbul Göktürk’teki ikametime beni yolladılar. O sırada S. T. de benimle birlikte geldi. Sermin Tekin bana evde detaylı arama yap, beni seni 3-4 saatte olsa beklerim. Bütün notlarını, kağıtlarını bana getir dedi. Ben de evde her yeri arayıp evde ajandamı ve notlarımı bulup Sermin Hanım’a verdim. Sonra tekrar akabinde aynı gün beni Çorlu’ya korumalar eşliğinde tekrar gönderdiler. Korumalar beni her yerde takip ediyordu. O sırada arkamda Güvenlik Bölüm müdürü dahil isimlerini tam olarak hatırlayamadığım 3 kişi vardı. 10 Nisan Pazartesi günü ben tekrar korumalar eşliğinde tekrar beni Zincirlikuyu’daki Genel Müdürlüğe getirdiler. Hem 9 Nisan Pazar günü hem de 10 Nisan Pazartesi günü Denizbank’ta bir liste oluşturduk. Bu listede kimin ne kadar para verip ne kadarını geri aldığını yazdım. O esnada yanımda bulunan şahıslar zaten sürekli birileriyle iletişim halinde olup benimle konuşup durumu başkalarına aktarıyorlardı. Ayrıca özellikle şunu belirtmek isterim ki 8 Nisan Cumartesi günü S. T. Çorlu’daki evime yanıma geldiğinde zorla benden ses kaydı oluşturmamı istedi. Bana şahsi telefonunu konuşma sırasında açarak sesimi kaydetti. “Eğer sen sadece banka dışında bu eylemleri yaptığını söylersen bu güveni kötüye kullanma şeklinde olur, bankada olduğunu söylersen zimmet olur, ömrün çürür” dedi. Aynı gün bankada A. M. D. da bana “olay kesinlikle zimmet değil, sen bu olayları banka dışında yaptın, sana en iyi avukatı tutuyoruz, sana iki tavsiyem var, bir avukatın sözünden asla çıkmayacaksın, o ne derse onu yapacaksın, iki tutuklanmayacaksın fakat olur da tutuklanırsan itirazını biz yapacağız” dedi.”
Peki iddianamede yer alan ve banka yönetiminin bankayı işin içinden uzak tutmaya çalıştığını gösteren bu ifadede adı geçen herhangi birini savcılık çağırıp soru sordu mu?
Hayır.
Bu iddialarla ilgili ifade dışında iddianamede bir araştırma veya soruşturma var mı?
Hayır yok.
Bu ifade peki doğru mu?
İfadeyi doğrulayan bir ifade daha var. Denizbank Genel Müdürü Hakan Ateş’in Fatih Altaylı’ya anlattıkları. Onu da okuyalım:
“Terim, eski futbolcular ve banka yöneticileri geçen Nisan ayında bir araya gelirler. Futbolcular durumu aktarırlar. Bankanın üst düzey yöneticisi şaşkındır. Parayı kaptıranlar banka yöneticisine “Ne olacak şimdi?” diye sorarlar. Yönetici “Vallahi önce Seçil Erzan’ı bulmamız lazım. Çünkü banka sisteminde görünen bir şey yok. Mutlaka bir hesap kitap vardır elinde. Ama Seçil Hanım’a ulaşamıyoruz. Şubeye gitmemiş, telefonunu açmıyor” der. Arda Turan atılır, “Ben telefonla konuşuyorum. Açıyor telefonunu” der. Ve Seçil Erzan’ı arar. Gerçekten Erzan telefonu açar. Arda Turan, Seçil Erzan’a nerede olduğunu sorar. Çorlu’da bir akrabasının yanındadır. Telefonu banka yöneticisi alır. “Seçil Hanım bu işi çözeceğiz. Ben şimdi size birini yolluyorum. O size yardımcı olacak. Bilgileri onunla paylaşın ki, konuya hakim olalım” der. Denizbank’ın Çorlu’daki şubesinden bir yönetici Seçil Erzan’ın bulunduğu eve gider. Konuşur ve aldığı bilgileri banka yöneticisine iletir. Ertesi gün Çorlu’ya bir banka aracı yollanır ve Seçil Erzan İstanbul’a döner. Görünen, Erzan’ın kontrolü elden kaçırdığı, elinde doğru düzgün bir kayıt bile olmadığıdır. Anlattıklarından ve verdiği bilgilerin bir araya getirilmesinden kimden ne kadar para aldığı, kime ne kadar ödeme yaptığı bulunmaya çalışılır.”
Yani Hakan Ateş’in anlatımı da Seçil Erzan’ın ikinci ifadesini doğruluyor.
Peki, Denizbank yetkilileri neden ısrarla Erzan’dan bu işin “zimmet” olmadığını söylemesini istemişlerdi?
Bankacılık Kanunu’nda zimmet suçu şöyle tarif ediliyor:
“Görevi nedeniyle zilyetliği kendisine devredilmiş olan veya koruma ve gözetimiyle yükümlü olduğu para veya para yerine geçen evrak veya senetleri veya diğer malları kendisinin ya da başkasının zimmetine geçiren banka yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile diğer mensupları, altı yıldan oniki yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılacakları gibi bankanın uğradığı zararı tazmine mahkûm edilirler.”
Tam olarak Seçil Erzan’ın banka şube müdürü olarak işlediği suçu tarif ediyor madde.
Ama bankacılık zimmet suçundan soruşturma açılmasının bir şartı var. O da Bankacılık Kanunu’nda yer almış:
“Bu Kanunda belirtilen suçlara ilişkin soruşturma ve kovuşturma yapılması, Kurum veya Fon tarafından Cumhuriyet başsavcılığına yazılı başvuruda bulunulmasına bağlıdır. Bu başvuru muhakeme şartı niteliğindedir”
Peki Denizbank ya da BDDK savcılığa bu yazılı başvuruyu yapmış mı? İddianamenin girişinden okuyalım:
“Denizbank A.Ş. bünyesinde 2023 yılının Nisan ayına kadar şube müdürü olarak görev yapan Şüpheli Seçil Erzan hakkında bu dosyada yer alan eylemlere ilişkin olarak 5411 sayılı Bankacılık Kanununda yer alan Bankacılık Zimmeti ve Nitelikli dolandırıcılık suçlarından soruşturma başlatıldığı, bankacılık zimmeti suçunun oluşabilmesi için muhakeme şartını yerine getirmek üzere BDDK’dan rapor istenildiği, ancak ihbar şartı yerine getirilmediğinden Ek-Takipsizlik kararı verilerek soruşturmaya nitelikli dolandırıcılık suçundan devam edildiği.”
Bir de iddianamenin en sonundan bir paragraf okuyalım:
“Şüpheliler Denizbank A.Ş., Seçil Erzan, Hessam Al Qassım, Shyayne Nelson, Bjron Lenzmann, Ahmed Mohammed Aqil Qassim Lqassım, Aazar Ali Khwasa, Burcu Çalıklı, Derya Kumru, Hakan Ateş ve Mehmet Aydoğdu Hakkında 5411 sayılı Bankacılık Kanununda düzenlenen Bankacılık Zimmeti suçu bakımından BDDK’nın 18/08/2023 Tarihli “Yazılı Başvuruda Bulunulmasına Yer Olmadığına” şeklindeki kararına istinaden muhakeme şartının yerine getirilememesi nedeniyle ek takipsizlik kararı verilmiştir.”
Basında çıkan haberlere göre 41 sayfalık BDDK raporunda Denizbank’ın sorumluğunu gösteren saptamalar yer alsa da karar “Yazılı Başvuruda Bulunulmasına Yer Olmadığına” diye çıktı.
Yani BDDK, yazılı başvuruda bulunmaya gerek görmeyince banka ve bankanın bütün yönetimi soruşturmanın dışında kaldı.
Üstelik bu karar Seçil Erzan’ın bankayı suçladığı ifadesinden ve soruşturmanın başladığı tarihten dört ay sonra alınmış.
Erzan ikinci ifadesinde herkesin tanıdığı futbolcular ofisine geldiği, Denizbank hesaplarından yüksek meblağlarda paraların çekildiği, aylarca sürdürdüğü bu işlerden bankanın haberdar olması gerektiğini de söylüyor:
“Ayrıca özellikle şunu belirtmek isterim ki ben tüm mağdur olduğunu iddia eden şahıslar ile gerçek mağdurların sistemde hesaplarını kontrol ettiğim sırada log kayıtları sisteme düşmektedir. Mağdurlara verdiğim tüm evrakları bankada sistemde düzenledim. Banka başından itibaren durumdan haberdardır. En azından haberdar olmalıydılar. Kamera kayıtları ve yazıcıdan çıktı alınırken her şey banka hafızasında yer almaktadır. Yani banka bir şey bilmediğini söyleyerek kendisini kurtarmaya çalışmaktadır. Ben 12 yıl Florya’da şube müdürlüğü yaptım. Banka bunu bildiği halde göz yummuştur. Ben her şeyi ortada yaptım, hiçbir şeyi gizlemedim. Zaten 50.000 USD üstü döviz işlemleri bankadan çekildiğinde bu teftişe tabidir. Bankanın bu durumu atlaması mümkün değildir. 50.000 USD üstü olan her efektif işlemde açıklamasını dekontun arkasına yazmak zorundayız. Aksi halde kara para aklama hususları gündeme gelmektedir. Banka bu durumu tabi ki de biliyordu ancak bu kadar yüksek meblağlar çekilmesine rağmen hiçbir zaman sorgulamadı. Ancak ben yine de yaşattığım mağduriyet sebebiyle çok pişmanım, dedi.”
Gerçekten de iddianamede yer alan Seçil Erzan’ın paralarını aldığı insanlara verdiği evraklar resmi olmasa da resmi evraklara benzeyen, Denizbank sistemi üzerinde üretilmiş evraklar.
Örneğin altında imza ve kaşe olan bu evrak bankanın sistemi üzerinden üretilmiş. Fonun özel bir adı bile var: “Deniz Portföy Artı Serbest (Döviz) Özel Fon”
Yani özetle BDDK kararıyla Denizbank soruşturmadan kurtarıldı.
Yine bu yüzden soruşturma da zimmet suçundan değil, nitelikli dolandırıcılıktan açıldı.
Böylece dolandırıcılık şahsi bir meseleye dönüştü, bankanın itibarı korundu, hem de 43 milyon dolara varan alacakların bankadan tahsil edilmesinin de önü kapatıldı.
Sanıklardan bazılarının avukatı olan Rezzat Epözdemir, Fatih Altaylı’nın programında Denizbank’ın Nisan ayındaki ilk açıklamasında duyurduğu savcılığa şikayetini dosyada saklandığı yerden bulduğunu açıkladı. Şikayette Denizbank’ın avukatları da zimmet suçlamasıyla şikayetçi olmuşlardı.
Böylece Bankacılık Kanunu’nda “ya banka ya BDDK şikayetçi olmalı” şartından biri yerine gelmişti.
Ama savcılık bu suç duyurusunu da görmezden geldi, suçlamayı nitelikli dolandırıcılıktan açıp banka yetkililerini soruşturmaya dahil etmedi.
Ama korumacılık burada da bitmiyor.
İddianamenin sonunda isimleri geçen yabancılar Denizbank’ı 2019 yılında satılan BAE bankası Emirates NBD Bank PJSC’den bankanın yönetim kuruluna giren üyeler.
Hakan Ateş, 1997’den beri Denizbank’ın kurucu genel müdürü. Mehmet Aydoğdu ise genel müdür yardımcısı.
İddianamede bu iki isim müştekilerin ifadelerinde de sık sık geçiyor. Özellikle de futbolcuların.
Aralarında Arda Turan, Emre Belezoğlu, Semih Kaya, Selçuk İnan, Fatih Terim’in damadı, kızı ve yeğeninin olduğu müştekiler onlara güvenerek para yatırdım diyerek Hakan Ateş ve yardımcısından da şikayetçi oldular.
Peki savcılık müştekilerin bu şikayetleri için ne yaptı?
En çok para kaptıran Arda Turan’ı ifadesinden okuyalım:
“Başından itibaren Denizbank’a ve Hakan Ateş’e güvenerek fona para yatırdığımı düşünmüştüm. Başta Denizbank Genel Müdürü Hakan Ateş olmak üzere bu işte sorumluluğu bulunan tüm Denizbank yöneticilerinden ve Seçil Erzan’dan şikayetçiyim.”
Bu ifadenin arkasında savcılığın en azından şikayetçi olan banka genel müdürünü de çağırıp iddiaları sormuş olmasını beklenirdi.
Ama böyle yapmadı. Bu suçlamalar iddinamede çok dikkat çekici bir şekilde suçlanan Denizbank’ın Teftiş Kurulu raporundan alıntılarla boşa çıkarılıyor.
Mesela şöyle:
“15/05/2023 tarihli Denizbank Teftiş Kurulu Başkanlığı inceleme raporunda özetle; müşteki Arda Turan’ın parasını bankacılık sistemi dışında değerlendirmesi için Seçil Erzan’a verdiğini, verdiği parayı geri alabilmek için uzun bir süre Seçil Erzan ile şahsi iletişim kurup bankayı hiç bir şekilde bilgilendirmediğini, söz konusu yapının bir saadet zinciri olduğu belirtilmiştir”
Müşteki futbolcu Selçuk İnan daha da net bir biçimde suçlamış Denizbank yöneticilerini:
“Paraları Denizbank, İş bankası ve Garanti bankası hesaplarımdan çektim. Bu paraları banka şube müdürünün Seçil ERZAN’ın odasında Seçil ERZAN’a verdim. Tamamen bankanın içerisinde teslim ettim. 2.150.000 USD’sini süreç içerisinde fonun elde ettiği asıl alacak ve kar payı diye bana bankada iade etti. Geriye yatırdığım ana paradan 1.535.000 USD alacağım kalmıştır. Bankaya duyduğum güven ve fonu yöneten Hakan Ateş ve Mehmet Aydoğdu’ya duyulan güven nedeniyle bu paraları ödedim. Buna karşılık olarak dosyada sunmuş olduğum üzere bana bu paranın bankaya yatırıldığına dair ıslak imzalı ve kaşeli resmi belgeler Seçil Erzan tarafından banka şube müdürü sıfatıyla verilmiştir.” Banka bu suretle sorumluluktan kurtulmaya çalışmaktadır. Hakan Ateş ve Mehmet Aydoğdu da sorumluluktan kurtulmaya çalışmaktadır. Ben Hakan Ateş’in, Mehmet Aydoğdu’nun ve Seçil Erzan’ın hep birlikte bu parayı zimmete geçirdiklerini düşünüyorum. Şikayetçiyim”
Parayı bankada teslim ettiğini söylemesine rağmen iddianamede savcılık, Denizbank’tan bu şikayeti çürütmek için de yine Denizbank Müfettiş Raporu’na başvuruyor:
“İşlemler tamamen müşteriler ve itimatlarının tam olduğu Seçil Erzan arasındaki çok yakın şahsi ilişkilere dayanılarak ve paralar Bankamız sistemi dışında müşterilerce kasten çıkarılarak yapılmıştır.”
Yani BDDK ve savcılık dikkat çekici bir biçimde Denizbank’ı ve yöneticilerini soruşturmanın dışında tutmayı çalışmış ve bunu başarmış.
Soruşturmanın dışında tutulan biri de daha var; Fatih Terim.
Seçil Erzan, Florya Denizbank Şube Müdürlüğü’nden beri tanıdığı Fatih Terim’in adını ilk ifadesinde şöyle veriyor:
“Volkan Bahçekapılı’yı evet tanırım. Kendisi Buse Terim’in eşidir. Kendisini Fatih Terim’in damadı olması aracılığı ile tanırım. Çok bir samimiyetim yoktur. Bir gün Volkan Bahçekapılı’yı telefondan aradım, çok kısa süreliğine yüksek getirisi olan bir fon var, aman bu husus duyulmasın, Fatih Terim hocanın da fondan haberi var. Sen de girmek ister misin, dedim. Volkan Bahçekapılı da bana biliyorum, Buse’nin de var hatta, dedi. Bir sabah saat 7’de bana Volkan Bahçekapılı “bu fon hala duruyor mu, Emre Belezoğlu senden haber bekliyor” diye mesaj attı.”
Volkan Bahçekapılı, Fatih Terim’in damadı. Şimdi onun ifadesinden okuyalım:
“Emre Belözoğlu benim halamın oğludur yani öz kuzenimdir. Seçil Erzan’ı ise yaklaşık 3 yıldır tanırım. Kendisi Denizbank Şube Müdürüdür, bir samimiyetim olmamakla birlikte genelde ailemden bazı kişiler ile bankacılık hususunda ilgilendiği için ben de kendisine bu anlamda güveniyordum. Yaklaşık 6-8 ay önce Seçil Erzan beni aradı. Sonrasında aramalarına devam etti, her aradığında şahsımdan para istedi. Bana telefonda 22 kişilik bankaya ait özel bir fon var, bu fonu Hakan Ateş’in ve Mehmet Aydoğdu’nun oluşturduğunu ve yüksek getiriye sahip olduğunu söyledi ve hatta eşim Buse Terim ile Fatih Terim’in de bu fona para yatırdıklarını söyledi. Ben öncesinde Seçil Erzan’ın beni defalarca kez araması sebebiyle konu hakkında eşim Buseye danışmıştım, o da bana fonda parası olduğunu söylemişti. Benim nakit param olmadığı için ben de Emre Belözoğlu’na fondan bahsettim. Hatta seçil Erzan’a Emre Belözoğlu ile irtibata geçmesini söyledim. Emre Belözoğlu ile Seçil Erzan aralarında telefon görüşmesi yapmışlar. İlk olarak 17 Martta Emre Belözoğlu bana 1.492.000 USD parayı nakit olarak verdi. Ben bizzat bu parayı Seçil Erzan’a Denizbank Levent Şubesinde odasında teslim ettim.”
Fonun varlığını Fatih Terim’in yeğeni ve kızı Buse Terim’in işlerini yöneten Terim Arıcan da doğruluyor.
“Bir gün Seçil Erzan beni arayarak “Hakan Ateş’in ve çok daha fazla güvenilir kişinin içerisinde olduğu bir hazine fonu var. Bu fona çok özel isimler dahil oluyor, Buse Terim’in de Denizbank’ta mevduat hesabı olduğunu, parasını bu fonda çok iyi değerlendirebilir ve yüksek gelir elde edebilir” diye söyledi ve Buse Terim ile bu hususta konuşmamı rica etti. Ben de Buse Terim ile konuşup bilgi vereceğimi söyledim. Sonrasında konuyu Buse’ye anlattım. Açıkçası gelir elde edeceğimizi düşünerek Buse ile birlikte bu fona para yatırmaya karar verdik.”
Tabii savcılık ifadesinde Buse Terim Bahçekapılı da:
“Terim de bana Seçil Erzan’ın Denizbank Şube Müdürü olduğunu ve güvenli bir yatırım yapacağı konusunda ikna ettiğini kaldı ki Denizbank’ın en yetkilisi Hakan Ateş’in de bu işin içerisinde olduğunu söyledi. Ben de kişisel paramı iyi bir yatırım yapacağımı düşünerek bu fona aktarmaya karar verdim.”
Ama iddianameye bakılırsa; kızının, yeğenin para yatırdığı, damadının başkalarını para yatırması için ikna ettiği fondan Fatih Terim’in haberi yok.
Seçil Erzan da ifadelerinde Fatih Terim’in fonla ilgisi olmadığını söylüyor:
“Ben Fatih Terim’den bu zamana kadar fon adı altında bu zamana kadar para almadım. Ancak bu zamana 2012 yılından itibaren tüm bankacılık işlemleriyle ilgilenirdim. Tam olarak Fatih Terim’in finansal danışmanı bendim. Şöyle ki Fatih Terim ile ilgili bu zamana kadar çok sayıda finansal işlem yaptım ancak bu zamana kadar hukuka aykırı hiçbir işlem yapmadım. Eğer 2012 yılından itibaren Fatih Terim ile ilgili herhangi bir usulsüz işlem yaptığım iddia edilirse bu konuda her işlemi detaylı olarak her zaman açıklarım. Kesinlikle Fatih Terim ile ilgili herhangi bir usulsüzlük yapmadım. Fatih Terim beni kızı gibi sever, sayardı.”
Arda Turan’ın Seçil Erzan ile 11 Nisan’da tutuklanmasından önce yaptığı Whatsapp yazışmasındaki şu konuşma ise Erzan’ın ikinci ifadesinde Terim’i fonun dışında tutmasını doğrulamıyor:
“Arda Turan: Fatih Hoca kârda mı bu işte
Erzan: Valla Arda bir şey söyleyeceğim Normal şartlarda hoca kârdaydı.
Turan: Fatih Hoca’nın alacağı var mı bu durumda
Erzan: Ona bakmam lazım”
Peki Fatih Terim ne diyor adının sık sık geçtiği bu iddialara?
İddianameye bakılırsa hiç birşey. Çünkü kızının, damadının, yeğeninin, futbolcularının, eski teknik direktör yardımcısının müşteki olduğu iddianamede Fatih Terim ne müşteki ne de ifadesi var.
Savcılık Fatih Terim’in ifadesini almış. Üstelik Nisan ayında patlayan, herkesin ifade vermesinden iki ay sonra Haziran ayında.
Terim ifadesinde şöyle diyor:
“Ben uzun yıldır teknik direktörlük yaptım. Son 1 yıldır dinleniyorum. Seçil Erzan ile yaklaşık 5-6 yıldır tanışmaktayım. Hatırladığım kadarıyla 11 yıldır da Denizbank müşterisiyim. Ben yoğunluğumdan dolayı takip edemiyorum bankaya hiç gitmedim. Dosyadaki fon ile uzaktan yakından alakam yok. Bu fon için kimse benden para istemedi. Bu fon için Seçil Erzan’a hiç para vermedim. Erzan olayını duyunca paramı eşimin hesabına aktardım. 6 Nisan’da hesabımda ne olup bittiğini öğrenmek için Denizbank çalışanı Rüya hanımla yazıştım. O da bana bilgileri atacağına ilişkin mesaj gönderdi. Gönderdiği Excel tablosunda 3 kalem gözükmekteydi. Birincisinde 219.300 USD, 47.400 TL (TL Mevduat) ve saklama O/N 3 Milyon USD şeklinde bilgiler yer alıyordu. Bana mesaj yoluyla gönderilen ve yukarıda bahsettiğim kalemlerden 219.300 USD, 47.400 TL (TL Mevduat) paramın eşimin hesabına geldiğini tespit ettim fakat 3 000 000 USD hala gönderilmedi. Öncelikle 3 000 000 USD paramı halen bana vermedikleri için Denizbank’ta çalışan Rüya hanımdan şikayetçiyim.”
Ama nedense savcı olayın her anında adı geçen, adı en azından dolandırıcılık için kullanılmış Terim’in bu ifadesini iddianameye bile koymamış.
Seçil Erzan’ı tanıdığını inkar etmeyen Terim’in ifadesinde daha da ilginç bir yer var.
“Erzan olayını duyunca paramı eşimin hesabına aktardım. 6 Nisan’da hesabımda ne olup bittiğini öğrenmek için Denizbank çalışanı Rüya hanımla yazıştım.”
İddianameye göre Erzan dolandırıcılığının hukuken başlangıcı 7 Nisan. Ama Fatih Terim’in olayın patlayacağını bir gün önceden duyduğu anlaşılıyor.
Sonra da Denizbank çalışanı Rüya hanımdan bahsediyor ve 3 milyon dolarını hala eşinin hesabına aktarmadığı için ondan şikayetçi olduğunu söylüyor.
Peki kim Denizbank çalışanı Rüya Hanım? Neden Terim’in parası aktarılmamış?
Nedense ifadeyi alan savcı bu soruların da iddianamede peşine düşmemiş.
Yani karşımızda iddiaların her satırında Fatih Terim ve Hakan Ateş’in adının geçtiği ama iddianamesinde ve soruşturmasında bu iki ismin adının geçmediği bir dava var.
Futbolcular, ağızbirliği yapmış gibi fona Fatih Terim değil, Hakan Ateş’in adına güvenerek girdiklerini söylemişler. Yani Fatih Terim’i soruşturmanın dışında tutmaya çalışmışlar.
Hakan Ateş kaynaklı haberlerde ise oklar Fatih Terim’i gösteriyor.
Ama savcılık Fatih Terim ve Hakan Ateş’e dokunmadan bir iddianame yazmayı başarmış.
BDDK aldığı kararla Denizbank’ı bu gayya kuyusundan çekip kurtarmış.
Ne de olsa biri yılların patronu, diğeri de yılların imparatoru.
Patronlar ve imparatorları faniler gibi adil yargılanmazlar…
Kaynak: serbestiyet- Yıldıray Oğur