Türkiye Ekonomik Prangalarından Nasıl Kurtulur
Hepinizi saygı ile selamlıyorum, değerli Nokta Bursa okurları…
Hep duyarsınız Türkiye üretmeli, üretime dayalı ekonomik modeli benimsemeli…
Al-sat, tüketim, rant ekonomisi, bunlardan sıyrılmamız lazım…
Bu söylemleri hep duyarız değil mi?
Peki biz Türkiye olarak tembel miyiz ? neden bu sarmaldan çıkmıyoruz ? çıkamıyoruz ?
Hayır elbette tembel değiliz…
Sadece farkındalığa ihtiyacımız var…
Biz Türk Milleti olarak tembel değiliz, çalışkanız ayrıca Millet olarak pratik zekamızda iyidir…
Farkında olmamız gereken nedir ?
Ana hatları ile bir sıralayalım, durum tespiti yapalım, yapalım ki çare nedir ? herkes bir görsün, bilen bilmeyene anlatsın, herkes farkında olsun, olsun ki siyasi iradeden talep etsin…
Bu üçlü yan yana gelirse üretim olur… Hele ki bu üçlünün hepsi bu coğrafyanın bağrından gelirse, bu üretim yerli olur, tadından yenmez…
Pekiii….
Ülkemizde müteşebbis mi yok? var hem de ne müteşebbisler var, halk olarak son derece müteşebbisiz…
Emek mi yok ? var, hem de bol bol var, tabi ki niteliğini artırmaktan zarar gelmez…
Buraya kadar 2 faktör de sıkıntı yok…
Sıkıntı üretim faktörlerinin en önemli sac ayağı olan SERMAYE tarafında…
Pekiii , ülkemiz de para mı yok ? para da var…
O zaman sorun nedir ? diyen okurlarımızı duyar gibiyim…
Evet sermaye tarafında paranın toplandığı havuzda sorun var, para bankalarda park etmiş durumda… Ne olarak park etmiş orası son derece önemli…. Sorun da tam burada başlıyor;
Kısa adı, BDDK tam adı ; Bankacılık Düzenleme Denetleme Kurumu…
İlgili kurumun web sitesine bir bakınız, tam da sayfanın üstünde, temel bankacılık verilerini göreceksiniz… sık aralıklarla güncellenir bu rakamlar….
7 Şubat 2020, tarihi itibarı ile,
Tüm bankacılık sistemimiz de 2.5 Trilyon TL civarı Mevduat olduğunu, buna karşın 2.6 Trilyon TL civarı da kredi olduğunu görebilirsiniz.
Peki bu bankalar ne yapmış ? parası olandan parayı almış ihtiyacı olana vermiş… ne karşılığında ? elbette faiz karşılığında…
Parası olandan topladığı mevduatın, şimdi sıkı durun…. Yaklaşık %70 ini ticari yapılara kredi olarak vermiş… kalan kısmını ise bireysel/tüketici kredisi vs şeklinde dağıtmış… Buradan hareketle ticari müesseselerin varlıklarını faiz yükü altında ipotek altına almış…
Şimdi bir düşünün toplanan mevduatın önemli bir kısmını ticari yapılara kredi olarak verirseniz ne olur, faiz yükü ile üretimin önüne takozu koymuş olursunuz, bir sektör gösterin ki %20-30 faiz yükünün üzerinde bir kar sağlayıp artıya geçecek… duyar gibi oldum: çok zorrr… Bu yapısal yük sorunu, üretim başta olmak üzere bir çok ekonomik sorunu tetikler… Bunlara ilerleyen yazılarımız da değineceğiz elbette…
Halbuki mevcut bankacılık sistemimiz sadece al gülüm ver gülüm “yaşasın faiz geliri” yerine, yatırım bankacılığı dediğimiz, zaman zaman katılım bankacılığı da diyebileceğimiz, faiz yerine öz kaynak finansmanı, başka bir ifade ile sermayedar rolünde olup kara, büyümeye imkan sağlayan modele yönlenir/yönlendirilirse , işin rengi değişir ve üreten Türkiye coşar gider…
Mevcut bankacılık sistemi/para piyasaları üzerinden fonlama, başka bir ifade ile mevcut fonlama modeli ülkemizin önündeki en büyük engel olarak karşımıza çıkıyor…
Bu engelin nasıl bertaraf edilebileceğini ilerleyen yazılarımız da ele alırız inşaAllah…
1960 yılında tam da bahsettiğimiz bu konunun çözümüne yönelik bir komisyon TBMM de kurulmuş lakin o dönemin hazinesi ve banka lobileri komisyonun yok olmasını lobiler vasıtası ile engellemişlerdir. Ben demiyorum, Borsa İstanbul un web sitesinde kurumsal menüsünde yer alan bir belgesel de söyleniyor tüm bunlar… (bakınız: https://www.borsaistanbul.com/kurumsal/borsa-istanbul-tv/belgeseller# )
Her şeyin başlangıcı farkındalık, farkında olursak yol alırız, devam edeceğiz, kalın sağlıcakla…
ARİF ÜNVER