Paris İklim Anlaşması gezegeni kurtarabilecek mi?
Paris İklim Anlaşması gezegeni kurtarabilecek mi?
Dünyanın akciğerleri olarak bilinen Amazon yağmur ormanlarından
Avustralya’ya, Amerika’dan Sibirya’ya orman yangınları,
2020 senesinde sayısı 30’u bulan ve rekor kıran kasırgalar,
rekor seviyelere yükselen hava sıcaklıkları ve Kuzey Kutbu’nda buzulların hızla erimesi iklim değişikliğine bağlanıyor.
Peki, 5 yaşına giren Paris İklim Anlaşması gezegeni kurtarabilecek mi?
Bunu da anlaşmadaki taahhütlerin yerine getirilmesi ve dünyayı en fazla kirleten ülkelerin
iklim değişikliyle mücadelede ne tür adımlar atacağı gösterecek.
Beş sene önce bugün, 12 Aralık 2015’te, 195 ülke tehlikeli boyutlara ulaşan global ısınma ve iklim değişikliği ile mücadele için Paris İklim Anlaşması’nı kabul etti.
Yasal bağlayıcılığı olan ilk evrensel anlaşma,
22 Nisan 2016’da imzaya açıldı, 55 ülkenin onayının ardından 4 Kasım 2016’da da yürürlüğe girdi.
Anlaşmada global sıcaklık artışının yüzyıl sonuna kadar
2 santigrat derecenin altında tutulması ve dünya çapında karbon salınımının 2030’a kadar % 50 azaltılması, 2050’senesine kadar ise sıfıra indirilmesi amaçlanıyor.
Dünyayı en çok kirleten ülkelerin başında Çin geliyor.
İlk onda ise Çin’in ardından sırasıyla Amerika, Hindistan,
Rusya, Japonya, Almanya, İran, Güney Kore,
Suudi Arabistan ve Endonezya yer almakta.
Birleşmiş Milletler Çevre Programı’na (UNEP) göre, en fazla sera gazı üretenler arasında
Çin, Amerika ve Avrupa Birliği bulunuyor.
UNEP verileri, 2015’te atmosfere 50 milyar ton sera gazı salımı gerçekleştirilirken,
2019’da Paris İklim Anlaşması’nın dördüncü senesinde bu miktarın yaklaşık 55 milyar tona çıktığını gösteriyor.
Dünya Meteoroloji Örgütüne (WMO) göre ise 2016-2020’nin şimdiye kadarki en sıcak 5 yıl olarak kayda geçmesi bekleniyor.
Küresel su seviyeleri, Grönland ve Antarktika’da buzulların hızla erimesiyle artmaya devam ediyor ve WMO’ya göre,
2050’ye kadar sel riski altındaki kişi sayısının 1,6 milyara çıkması, 2,7 ila 3,2 milyarın üzerinde kişinin ise su kıtlığı ile karşı karşıya kalma riski bulunuyor.
Küresel sıcaklık artışı ve sera gazı salımı anlaşmaya rağmen devam etse de Climate Action Tracker tarafından yayınlanan sıcaklık analizleri, iklim amaçlarına 2050 senesine kadar halen ulaşılabileceğini öngörüyor.
Dolayısıyla, global sıcaklık artışının yüzyıl sonuna kadar
2 santigrat derecenin altında tutulması ve dünya çapında karbon salınımının
2050’senesine kadar sıfıra indirilmesinde atmosfere en fazla sera gazı gönderen ve dünyayı en çok kirleten ülkelerin iklim değişikliği ile mücadelede atacağı adımlar önemli olacak.
İklim değişikliğini inkar eden Amerika Başkanı Donald Trump’ın çekildiği Paris İklim Anlaşmasına Biden yönetiminin göreve başladığı ilk gün geri dönecek olması ve dünyayı en fazla kirleten Çin’in 2060 senesine kadar karbon salınımını sıfıra indirme vaadi ise iklim amaçlarına ulaşılması umutlarını artıyor.
Trump, Haziran 2017’de Amerika’nın Paris İklim Anlaşması’ndan çekileceğini duyurmuş, 4 Kasım 2019’da ise fotoğrafı olarak anlaşmadan resmen ayrılmıştı.
20 Ocak 2021’de başkanlık görevine başlayacak Joe Biden ise ofisteki ilk gününde
İklim değişikliği ile mücadeleyi öncelikleri arasına alan Biden, 2050’ye kadar sıfır karbon salınımı ve yenilebilir temiz enerjiye 4 senede 2 trilyon dolar yatırım yapmayı amaçlıyor.
İklim değişikliği gıda güvenliğini de tehdit ediyor
Uzmanlar iklim değişikliğinin sel, su kıtlığı ve gıda güvensizliğini de yanı sıra getireceği konusunda uyarıyor.
BM’ye göre, bugün 500 000 000 kişi çölleşmenin meydana geldiği bölgeler de yaşıyor ve bu bölgeler de yaşayanlar gün geçtikçe iklim değişikliğinden daha fazla etkileniyor.
Dünya nüfusunun 2050’ye kadar 10 milyara ulaşması bekleniyor ve bu da beslenmesi gerekli olan 3,4 milyar insan daha manasına geliyor.
Gıda ve Tarım Örgütüne göre ise gıda gereksiniminin
2050’ye kadar en az % 70 artacağı göz önünde bulundurulduğunda dünya çapında tarım üretiminin de artırılması gerekmektedir.
Ancak bilim adamları;
iklim değişikliğinin etkileri, yüksek sıcaklıklar, aşırı hava şartları,
kuraklık, artan karbondioksit seviyeleri ve deniz sevilerinin yükselmesinin gıda kaynaklarını tehdit ettiği konusunda uyarıyor.
Dolayısıyla, insanlığın 2050’ye kadar yeterince gıdaya ve suya erişimi de iklim değişikliği ile mücadele atılacak adımlara bağlı olacak.
