BURSA – Bu sözleşme, işçi sendikaları ile işveren arasında yapılan pazarlık sürecinin bir sonucu olarak ortaya çıkıyor. Ancak, taraflar arasındaki anlaşmazlıklar, geçmişteki mücadelelerden ders alınmasını ve işçi haklarının korunması için etkili adımların atılmasını gündeme getiriyor.
‘Metal Fırtına’da yaşanan olaylarda Renault fabrikasının ana giriş kapısına asılı dövizde yazan “Bugün direnmezsen, yarın dilenirsin” sözü, işçilerin hakları için mücadele etmenin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hatırlatıyor. Bugün, işçilerin karşı karşıya kaldığı zorluklar ve talepleri, geçmiş deneyimlere ışık tutarak ele alınmalıdır.
İşçilerin atacağı adımlar, bu süreçte gösterecekleri birlik ve dayanışma ile belirlenecek. Geçmişteki mücadelelerin bir sonucu olarak kazanılmış hakların korunması ve geliştirilmesi adına işçi sendikalarının rolü büyük. Aynı zamanda, toplu iş sözleşmelerinin adil ve eşit bir şekilde sonuçlanması için taraflar arasında şeffaf ve adil bir diyalog önem arz ediyor.
MESS sözleşmesinin sonuçları, işçilerin taleplerini ve haklarını savunmada kararlı bir duruş sergileme zamanı olduğunu gösteriyor. Geçmiş mücadelelerden ders alarak, işçilerin haklarını koruma adına etkili adımlar atılmalı ve birlikte güçlenilmelidir.
Zira Türkiye ekonomisinin lokomotifi olan otomotiv-metal patronlarının bizzat kendilerinin yaptığı açıklamalara göre kâr oranları yüzde 300’lere kadar artmış durumda. Durum öyle bir hal aldı ki metalde her bir işçi 1 kazanırken, patron o işçinin sırtından 8 kazanıyor. Fazla mesailer, bant hızlarındaki artış, sözleşmeli çalışma… Bu farkı patronlar lehine daha da büyütüyor. İşçilere reva gördükleri ücret ortalaması ise saatlik 67.5 lira. Bu rakam son zammın ardından saatlik asgari ücretin 12-13 TL altında. Bu nedenle MESS sözleşmesi kapsamında patronların işçilere dayattığı yüzde 50 zam, işçi sendikalarının işçilerin itirazlarına rağmen taslaklarına koydukları sosyal haklar ve en düşük ücrete uygulanacak çekme dahil yüzde 119’luk artış talebi, sözleşme imzalandıktan sonra kesilmek üzere 5 bin liranın önceden avans olarak verilmesi, verilen avansın vergi dilimi adı altında kuşa dönerek işçinin eline geçmesi, kimi fabrikalarda yemek çeki ve altın dağıtılması komik olarak nitelendiriliyor işçiler tarafından. Sendikaların istediği yüzde 80 zam artı 3 liralık kıdem zammı ise Türk-İş’in aralık ayı için açıkladığı 47 bin 9 liralık yoksulluk sınırının yanına bile yaklaşmıyor. Gerçek şu ki verilenler, sendikaların istedikleri, işçilerin sırtından elde edilen kârın karşısında devede kulak bile değil:
İktidarın yeni açıkladığı orta vadeli programa göre vergi başta olmak üzere yük işçilerin sırtına yüklenecek. Asgari ücretin yıllık 17 bin 2 lira olarak belirlenmesi ise patronları cesaretlendiren önemli bir adım. Rekabetin ucuz işçilik üzerinden sürdüğü Türkiye açısından, kim işçilerin sırtında daha çok tepinirse o daha çok kazanır durumda. Renault’nun bu dönemde maliyetleri düşürme adına 4 yeni ürününü Türkiye’de üretme kararı alması ise patronların tek vücut olarak işçilere karşı önümüzdeki dönem daha sert tutum alacağının habercisi.
Renault’da yemekhane eylemi Ford işçisi tepkili: Taslağı geri çekin!
Patronlar istediklerini alabilmek için sadece kendi aralarında birlik olmanın yetmeyeceğinin farkında. Metal işçilerinin, son dönemde filizlenen, birlik kurma girişimlerini de dağıtması gerektiğini biliyorlar. Sendikal bürokrasi burada devreye giriyor. İşçilerin taleplerine duvar olan sendikal bürokrasi bir yandan işçilerin sorunlarını ve taleplerini görünmez kılarken, bir yandan da işçiler arasında güvensizliği örgütlüyor, işçilerin kendi sınıfına ve gücüne olan güvenini zedeliyor. İşçilerin şimdilik buna yanıtı ise küçük tepkiler ve eylemlerle, sendikacıları sıkıştırmak, biraz daha fazla zam alınmasını sağlamak.
Metal işçileri kendi deneyimlerinden biliyor ki, sadece sendikacıları sıkıştırarak yol almak mümkün değil. Geçmişte erimesi bir yıl bile sürmeyen “yüzyılın sözleşmeleri” bunların kanıtı. Kendilerine sorulmadan belirlenen taslağın hepsi alınsa bile kayıpları karşılayamayacağının farkında. İşçilerin yine farkında olduğu bir diğer gerçek ise bugüne kadar sözleşmelerde mücadele ettiği kadar hak kazanması, sendikal bürokrasinin insafına bıraktığı tüm sözleşmelerde kaybetmesi…
Bunun en yakın örneği 2023 ocak ayında Ford işçilerinin öncülüğünde başlayan ve tüm fabrikalara yayılan ek zam talebi. Şimdiye kadar delinmez denilen MESS sözleşmesi delindi ve ek zam alındı. Yine 2015’te Renault işçilerinin öncülüğünde önce Bursa’ya sonra tüm Türkiye’ye yayılan Metal Fırtına. İşçiler patrona ve sendikal bürokrasiye karşı kendi gücüne güvenerek, en küçük üretim birimine dayanan komitelerine dayanarak, kararları birlikte alıp birlikte uygulayarak, güvensizliği bir kenara atıp kararlı ve birlikte davranarak, fiili grev yaparak belirli haklar elde etti. Sonraki sözleşme süreci de bu mücadelenin kazanımı olarak daha yüksek rakamlarla bitti. Bu deneyimlere sahip işçiler halen bantlarda çalışmaya devam ediyor. Metal işçilerinin bugün de güvenecekleri tek şey birlikleri olmalı. Önceki mücadelelerde yapılan eksiklerden dersler çıkararak doğru sonuçlar çıkarmak, komitelerini kurmak, talepleri etrafında birlik olarak mücadeleye girişmek… Bugün işçilerin ekmeğini büyütmesinin de işini güvence altına almasının da başka yolu yok.
Metal işçileri eylemlere başlıyor
Şu an MESS ve sendikalar arasında görüşmeler devam ediyor. Kapalı kapılar ardından saatlerce yapılan görüşmelerin ardından iki satır açıklama yapılıyor. Şu maddelerde anlaşıldı, şu maddelerde anlaşılmadı… Göstermelik eylemler de yapılıyor… Hatta göstermelik grev kararı da alınabilir, hükümetin karar alınır alınmaz yasaklayacağına güvenerek. Sözleşmenin bir oldubittiyle imzalanmaması için sözleşme görüşmeleri şeffaf biçimde yürütülmeli, sözleşme işçilerin onayı alınmadan imzalanmamalı. Bunun kendiliğinden olmayacağı ise açık. İşçiler inisiyatifi patronlara ve sendikal bükrokrasiye bırakmadan, hükümetin alacağı grev yasaklarına karşı talepleri etrafında birleşip kendi güçlerine güvenerek kararlı bir mücadeleye girişecek hazırlıklarını yapmalı. Bu sebeple sözleşmenin işçinin onayına sunulması için mücadele etmek bu dönem atılacak ilk adımsa, diğer adım da sözleşmenin onaylanmaması halinde grev oylaması yapılması ve grev kararının tüm engellere karşı hayata geçirilmesi ikinci adım olmalı. Diğer bir deyişle işçiler, kendilerini temsil etmeyen sendikacıların yerine kendisini, taleplerini görünmez kılan ve işçilerin iradesini çiğneyen sendikal bürokrasinin yerine ise işçi sınıfının demokrasisini koymalı.
2015 yılında yaşanan ‘Metal Fırtına’da Renault fabrikasının ana giriş kapısına asılı dövizde yazan “Bugün direnmezsen, yarın dilenirsin” sözü bugünün gerçeğini yansıtıyor. Sözleşmenin nasıl sonuca ulaşacağını ise kötü gidişe dur deme gücüne sahip olan metal işçilerinin atacağı adımlar belirleyecek.