Lepranın erken teşhis ve tedavisi uzuv kayıplarını önlüyor. Uzmanlar, cilt, çevresel sinirler, üst solunum yolu mukozası ve gözleri tahrip eden, bazı organlarda fonksiyon kayıplarına neden olabilen lepranın erken teşhis ve tedavisiyle hastalarda uzuv kayıplarının önüne geçilebileceğini belirtiyor.
Halk arasında “cüzzam” ismiyle bilinen lepra, rahatsızlığa neden olan
“mycobacterium leprae” adlı bakterinin 1873’te Norveçli bilim insanı
Gerhard Armauer Hansen tarafından keşfedilmesi dolayısıyla “Hansen” ismiyle de anılıyor.
Kronik bir enfeksiyon hastalığı olarak her yaştan insanı etkileyebilen lepra,
özellikle cilt, çevresel sinirler, üst solunum yolu mukozası ve gözleri tahrip edebiliyor, el ve ayak gibi bazı organlarda fonksiyon kayıplarına neden olabiliyor.
Geçmişte korkulan bir rahatsızlık olan, bilgi eksikliği nedeniyle sosyal statü kaybına ve dışlanmalara yol açan lepra,
bugün erken tanıyla tamamen tedavi edilebiliyor.
Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğüne göre,
lepra Türkiye’de bildirimi zorunlu bulaşıcı hastalıklar kapsamında yer alıyor ve hala “Lepra Eradikasyon Programı” uygulanıyor.
Türkiye’de hastalığın görülme sıklığı 10 binde 1 vakanın altında, kayıtlı lepra hasta sayısı 518,
geçen yıl tespit edilen yeni vaka sayısı ise 1 olarak kayıtlara geçti.
Cüzzamla Savaş Derneği Başkanı Prof. Dr. Ayşe Yüksel,
AA muhabirine yaptığı açıklamada, lepranın solunum yoluyla bulaştığını ve deri,
periferik sinir sistemi, mukoza, üst solunum yolları ile gözlere etki ettiğini aktardı.
Göz, el ve ayaklarda gelişebilecek periferik sinir harabiyeti nedeniyle oluşan duyu ve motor fonksiyon kayıplarının erken tanı ve tedaviyle önlenebileceğini belirten Yüksel,
“Böylelikle yerleşmiş duyu kaybına bağlı travmatik yaralanmalar, acı duyulmaması nedeniyle ihmal, enfeksiyon ve uzuv kayıpları olmaz.
Geçmişte bir ilaçla ömür boyu tedavi yapılırken bugün birden fazla ilacın bir arada kullanılmasıyla tam tedavi mümkündür.
Düzenli tedavi de en fazla 2 yıl sürer.” dedi.
Kişiye lepra tanısının geç konulması, bu nedenle tedavinin gecikmesi ve hastanın sağlık durumunun yakından takip edilmemesi durumunda
el ve ayaklardaki duyu ve hareket kayıplarının kalıcı olabileceğine dikkati çeken Yüksel, şöyle devam etti:
“Bu durumda kişi yaşamı boyunca el ve ayaklarını, yanık, kesik, çarpma, batma gibi travmalardan korumak durumundadır. Yaşanan travma sonrası gelişen açık yara, kişiye acı vermediği için ihmal edilir, yara yeri mikrop kapar, mikrop ilerler, kemiğe kadar gidebilir. O durumda da kemik, cerrahi olarak çıkarılır ve el ya da ayağın doğal şekli bozulabilir. Önemli olan hastalara henüz sakatlıklar oluşmadan tanı koymak, tedavi ve takiplerine başlamaktır. Sakatlık durumu derecelendirilmiştir. Hastalarda sakatlıkları derece olarak olumsuz hale getirmemek önemlidir. Ne yazık ki dünyada yeni tanı konduğu anda 2. derece sakatlığı olan hasta sayısı, yüzde 5,3’tür. Yani en etkili yöntem erken tanı, hemen tedaviye başlamak, hastayı izlemek, sosyal destek sağlamaktır.”
Prof. Dr. Ayşe Yüksel, lepra hastalığının 120 ülke için önemli bir sağlık sorunu olduğunu,
bu ülkeler arasında yer alan Hindistan,
Brezilya ve Endonezya’nın ise dünyadaki cüzzam hastası sayısının yüzde 79’una sahip olduğunu aktardı.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) kayıtlarına göre 2019’da dünyada
202 bin 185 kişinin cüzzam teşhisi aldığına işaret eden Yüksel,
her gün lepra tanısı konan yaklaşık 600 hastadan 50’sinin çocuk olduğunu dile getirdi.
Ayşe Yüksel, DSÖ’nün son 20 yıl içerisinde tedavisi tamamlanan kişileri
lepra hastası olarak görmediğini, bu nedenle kendilerinin “lepradan etkilenmiş kişi” olarak anılmasını önerdiğini belirtti.
“Lepra, Türkiye’de artık önemli bir sağlık sorunu değil.” diyen Yüksel,
hastaların geçmiş yıllardaki gibi çok yönlü bakım almasının önem taşıdığını vurguladı.
Klinik bulgulardaki çeşitlilik lepradan şüphe duyulmasını engelliyor
İstanbul Lepra Deri ve Zührevi Hastalıkları Hastanesi
Lepra Kliniği Deri ve Zührevi Hastalıkları Uzmanı
Uzman Dr. Ümmühan Kaya da lepranın toplumda yayılmasının yakın temas ve kişinin buna gösterdiği dirence bağlı olduğunu aktardı.
Özellikle ailedeki lepra hastasıyla sürekli ve yakın temasta bulunan çocukların hastalığa yakalanma ihtimallerinin yüksek olduğunu belirten Kaya,
erişkin ve normal düzeyde bağışıklığa sahip bir bireyde ise hastalık bulgularının genellikle oluşmadığını dile getirdi.
Uzman Dr. Kaya, lepranın farklı semptomlarla seyredebildiğini,
bu belirtilerden bazılarının deride soluk ya da hafif kırmızı alanlar, kaşlarda dökülme,
kol ve bacaklarda ağrı, burun tıkanıklığı veya burun kanaması, el ve ayaklarda ödem,
cilt altında yumru şeklinde şişlik olduğunu aktardı.
Klinik bulgulardaki bu çeşitliliğin lepra hastalığından şüphe duyulmasını engelleyebildiğini,
bu nedenle tanı aşamasında geç kalınabildiğini anlatan Kaya,
uzuvlardaki duyu kaybı ve fark edilmeden oluşan yanıkların bazen hastayı doktora sevk ettiğini kaydetti.
Uzm. Dr. Ümmühan Kaya, hastalığın tanısının konulmasını sağlayan yöntemleri,
“hastalığın akla getirilmesi, doktor tarafından periferdeki sinirlerin elle muayene edilerek kalınlığının kontrolü, derideki bulguların incelenmesi ve duyu muayeneleri” şeklinde sıralayarak, bu yöntemler sayesinde teşhisin kolay ve süratli olduğunu ifade etti.
Lepranın “üçlü tedavi (multidrug therapy)” yöntemiyle tedavi edildiğini anlatan Kaya, şöyle devam etti:
“Bu yöntem hala en etkilisidir.
Hastalığın klinik alt sınıfına göre 6 ay ila 2 yıl arasında planladığımız bu tedavide hasta uyumu ve eğitimi oldukça önem arz eder.
Aslında hastanın basit yoğunluğunu tedaviye başladıktan en geç 2 ay sonra tamamen azaltmış oluruz. Hasta bu 2 ayın ardından artık evine, işine, okuluna dönebilir.
Önemli olan hastanın uç sinirlerinin azami ölçüde korunması ve hasarlanmasına izin vermeden tedavinin tamamlanmasıdır.
Bu sağlanamadığı halde, hasta el, ayak ve gözlerinde oluşacak sekellerle baş etmek zorunda kalır.
Tedaviye doğru zamanda başlamak, hasta ile etkili ve yakın iletişim kurmak, hastayı uzuvlarını koruyabilmesi için eğitmek tedavide başarı getirir.
Toplumun ön yargılarını değiştirmek, tedavisi aslında oldukça
kolay ve yüz güldürücü olan bu hastalıkta belki de en önemli konudur. Çünkü çözümünü yıllardır bildiğimiz leprayla mücadele bu yolla mümkün olacaktır.”