John Bolton Ulusal Güvenlik İçin Tehdittir. Korgeneral H.R. McMaster, Trump’ın ulusal güvenlik danışmanlığı görevinden uzaklaştırılmış ve yerine eski ABD Birleşmiş Milletler (BM) Büyükelçiliği görevini yürüten (halen Fox News yazarı) John Bolton getirilmiştir. John Bolton Ulusal Güvenlik İçin Tehdittir. Bu değişiklik, Başkan Trump tarafından son zamanlarda yapılan göz önündeki kişiliklerin rotasyonundan çok daha derin anlamlar taşımaktadır. Bu görev değişikliği, Birleşik Devletler dış politikasında potansiyel derin yansımaları olan bir hamledir. Gerçekten de Bolton’un yükselişi sadece bir değil, Kuzey Kore ve İran olmak üzere iki savaş tehlikesi riskini artırmaktadır.
McMaster bir güvercin değildi. Fakat Bolton, tamamen farklı bir ‘‘aşırı tehlikeli şahin’’ kategorisinde yer almaktadır. On beş yıl önce Irak Savaşını destekleyen Bolton, günümüze kadar, hâlâ bir kuşağın en felaket dış politika kararı olan bu savaşın çok iyi bir fikir olduğuna inanmayı sürdürmektedir. Bolton’un Irak hakkındaki tutumu hiç de anormal değildir. Söylenenlere göre; 2003 yılındaki işgalin kısa bir süre öncesinde İsrail yetkililerine, Saddam Hüseyin iktidardan uzaklaştırıldıktan sonra; Suriye, İran ve Kuzey Kore ile ilgilenmenin gerektiğini anlatmıştır. Bolton aslında bu tutumunu o günden beri sürdürmektedir. Açıkça ve net bir şekilde ortaya koyalım: Bolton açısından, dünyada savaşın çözüm olmadığı sadece birkaç uluslararası problem bulunmaktadır.
Kuzey Kore ile nükleer kriz kritik bir döneme girerken, Başkan Trump’ın ulusal güvenlik danışmanı olarak Bolton’u seçmesi, barışçıl bir çözüme ulaşma olasılığını neredeyse sıfıra indirmektedir. McMaster gibi Bolton da Kuzey Kore lideri Kim Jong Un’u esas olarak, Kuzey Kore nükleer silahlardan arınmayı kabul etmediği takdirde, önleyici bir savaş başlatmayı haklı çıkaracak bir bakış açısıyla, kaçık ve engellenemez olarak görmektedir. Fakat McMaster diplomasiyi desteklemiş ve büyük savaş deneyimi olan bir asker olarak, savaşın zararlarını anlamıştır. Bolton ise aksine, bütün kariyerini Pyongyang ile diplomasiyi sabote etmekle geçirmiştir ve olası bir askeri çatışma için ‘‘tam bir sersem olarak’’ biçilmiş kaftan gibi görülmektedir.
Burada biraz geçmişi hatırlamak iyi olacak. Başkan George W. Bush yönetimi 2002 yılında, Kuzey Kore ile 1994 yılında yapılan Çerçeve Anlaşmasının iptaline yönelik çok önemli kararı aldığında Bolton, devletin uluslararası güvenlik ve silahların kontrolü müsteşarıdır. Bill Clinton döneminde Kuzey Kore’nin plütonyum programı etkili doğrulama eksikliği bahanesiyle dondurulmuştur. Fakat Pyongyang yönetiminin, Pakistan’ın yardımıyla ayrı bir uranyum zenginleştirme programı yürüttüğü keşfedildiğinde, çok önemli bir kararın verilme gerekliliği ortaya çıkmıştır: diplomasiyi yeniden tesis ederek, anlaşmayı uranyum zenginleştirmeyi de kapsayacak şekilde genişletmek ya da anlaşmayı yırtıp atarak, Şeytan Ekseninin bir üyesini izole etmek ve rejim değişikliği için bastırmak.
Kısmen de olsa Bolton tarafından yönlendirilen Bush ikinci yaklaşımı seçmiştir. Ve bir zamanlar üzerinde anlaşılan Çerçeve Anlaşması çöktüğünde, Kuzey Kore güvenceye alınmış plütonyumu kendi kontrolü altına alarak, ilk testini 2006 yılında yaptığı, yaklaşık olarak yarım düzine ilave nükleer silah geliştirmiştir. Birçok silah kontrol ve yayılmayı önleme uzmanına göre olanlar, diplomatik teması kesmenin risklerini ortaya koyan ve dikkate alınması gereken olaylardır. Bolton’a göre ise Kuzey Kore’nin faaliyetleri, basit bir şekilde haydut devletler ile diplomasinin hiçbir işe yaramadığının ve bu rejimlere gerekirse Birleşik Devletler askeri gücü kullanarak son verilmesinin en iyi çözüm olduğunun açık bir göstergesidir.
On yıldan biraz fazla zaman geçmesine rağmen Bolton, hâlâ bu karanlık dünya görüşüne sımsıkı sarılmayı sürdürmektedir. 3 Eylül 2017 tarihinde Fox News ile yaptığı bir röportajda Bolton, Kuzey Kore’nin nükleer meydan okumasına verilecek en iyi yanıtın; Kuzey Kore rejimine son vermek ve ilk darbe vuran olmak gerektiğini ilan etmiştir. Bolton yaptığı uyarıda; her kim ki ‘‘Kuzey Kore ile daha fazla diplomasiyi dile getiriyor veya ister Kuzey Kore isterse Çin’e uygulanacak daha fazla yaptırımları düşünüyor ise Kuzey Kore’ye nükleer silahlarını daha da artırmak için zaman veriyordur’’ ifadelerini kullanmıştır. Şahin Bolton sözlerini; ‘’25 yıldır Kuzey Kore ile dalga geçmekten öte bir şey yapmıyoruz, biraz daha bu şekilde devam etmek ise problemleri daha da kötüleştirecektir’’ şeklinde sürdürmüştür.
Birleşik Devletleri Saddam rejimini devirmeye iten gerekçeleri papağan gibi tekrarlayan Bolton, Kim rejiminin oluşturduğu nükleer ve balistik füze programlarının yarattığı tehlikeyi ortaya koyan bir resim çizmektedir. Bolton’a göre Kuzey Koreliler, Birleşik Devletlerin her yerindeki hedefleri termonükleer silahlarla vurabilecek imkân ve kabiliyete sahiptirler. Bunun da ötesinde Kim rejiminin, nakit para için her şeyi, herkese satabileceğini de iddia eden Bolton, Kuzey Kore rejiminin nükleer silahlar, balistik füzeler ve nükleer cihazları her an İran’a satabileceğini de ileri sürmektedir.
‘‘Şeytan Ekseni ifadesi mecazi bir anlam taşımamakta, bu ifade tamamen bir gerçeği ifade etmektedir. Kuzey Kore nükleer cihazları dünyanın her yerindeki terörist gruplara satabilir. Bunlar, bizim elektrik şebekemizi tahrip etmek üzere elektromanyetik darbe silahları olarak kullanılabilirler. Bu silahlar nükleer şantaj aracı olarak kullanılabilirler. Eğer harekete geçmezsek, bu nükleer silahlara sahip olan bütün devletler yeteri kadar sabırlı olduklarında Birleşik Devletleri alt edebilecekleri yönünde bir ders olabilir. Bunun yerine biz, Franklin Roosevelt’in tavsiyesine uymalıyız. Sokmaya hazır bir çıngıraklı yılan gördüğünüzde, o sizi sokana kadar beklemezsiniz. Ben iddia ediyorum ki Kuzey Kore nükleer silahları ve balistik füzeleri ve İran’ın aynı imkân ve kabiliyetleri, söz konusu olan biz olduğumuzda, 21’inci yüzyılın çıngıraklı yılanlarıdırlar’’.
Askeri harekâta zemin hazırlamak maksadıyla Bolton, geçtiğimiz ay Wall Street Journal gazetesinde yayınlanan ‘‘Kuzey Kore’yi ilk vurmak için yasal durum’’ adlı bir makale kaleme alır. Bu makale onun, Bush yönetimini Irak Savaşına götüren, tehdidin çok yakın olduğu ve Birleşik Devletler’in çok geç olmadan önleyici bir savaş başlatması gerektiği yönündeki sakat analizini akıllara getirmektedir.
Başkan Trump, 8 Mart 2018 tarihinde, Mayıs sonuna kadar herhangi bir tarihte Kim ile görüşmeye karar verdiğini açıklayarak herkesi şok etmiştir. Başkanın kararı, diplomatik bir atılım veya Birleşik Devletler ile Kuzey Kore’yi kontrolsüz bir şekilde yüz binlerce insanın öleceği bir savaşa sürükleme anlamına gelen, ortaya büyük paraların sürüldüğü bir kumardır. Söylenenlere göre; Trump’ın McMaster’i Bolton ile değiştirme zamanlaması kadar başkanın Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’u kovma kararı ve onu Mike Pompeo ile değiştirmesi, bu zirveye giden yolda kendi fikirleriyle uyumlu personeli etrafında görmek istemesindendir. Ancak Bolton, Kuzey Kore üzerinde Trump’ın pozisyonunu aksettirir veya etkiler ise bütün gayretler boşa gitmeye mahkûmdur. Gerçekten de Bolton, Birleşik Devletler diğer seçeneklere yönelsin diye zirve haberlerine, herhangi bir başarı beklentisini reddederek ve çabuk bir başarısızlığı destekleyerek tepki göstermiştir. Bolton’a göre liderler arasında yapılacak olan bu verimsiz toplantının tek kazancı, daha planlı ve sonuca yönelik çalışma grupları seviyesine geçme öncesinde, Kim’in nükleer programından vazgeçmesi olan istediğimiz sonucu asla sağlamayacak görüşmelerle harcanacak olan zamanı kısaltmaktır.
Bolton’un felaket tellallığı sadece Kuzey Kore için geçerli değildir, onun Başkan Trump’ı İran ile askeri bir mücadele konusunda da teşvik edeceği kuvvetle muhtemeldir. McMaster, kesinlikle bir İran yanlısı değildir. İran yapımı füzeler ve yol kenarı el yapımı patlayıcı düzenekler nedeniyle askerlerini kaybeden bir Irak Savaşı gazisi olarak, İslami Cumhuriyet’in bölgesel ihtiraslarına karşı çıkılması ve geriletilmesine yönelik bir güç politikası izlenmesini savunmuştur. Fakat McMaster, 2015 tarihli İran nükleer anlaşmasından (resmi adı JCPOA-Joint Comprehensive Plan of Action-Müşterek Kapsamlı Aksiyon Planı) kurtulmayı asla desteklememiştir, bunun nedeni; bu şekilde hareket etmenin, Tahran yerine Washington’un izole edilmesine neden olacağını ve İran’ın istikrarsızlığa neden olan tutumunu frenlemenin daha da zor olacağını anlamasıdır. Fakat Bolton ile işler hiç bu şekilde değildir.
Son iki yıl boyunca Uluslararası Atom Enerji Ajansı (IAEA-International Atomic Energy Agency) denetçileri, birbirini izleyen, İran’ın nükleer programını JCPOA kapsamında sınırlamaya yönelik yükümlülüklerini yerine getirdiğini gösteren, dokuz adet rapor kaleme almışlardır. Bütün bunlara rağmen Bolton hâlâ; ‘‘Bu anlaşmanın onları yavaşlattığı yönünde ortada kanıtlar olduğuna inanmıyorum’’ diyebilmektedir. Bunun yanı sıra Bolton, elinde geçerli hiçbir kanıt olmadan, defalarca İran’ın Kuzey Kore’den nükleer silahlar tedarikinin zirvesinde olduğunu ileri sürmüştür.
Geçtiğimiz yıl Wall Street Journal gazetesinde yazdığı bir makalede; ‘‘Eğer Tahran’ın balistik füzelerle ilgili Pyongyang ile olan gizli anlaşmasının, kısmen de olsa nükleer sahaya yansıması durumunda, İran tehdidi de Kuzey Kore tehlikesi kadar yakındır. Bugüne kadarki işbirliklerinin boyutu ne olursa olsun, İran kesin olarak, artık serbest bırakılan fonlarını ve petrol yatırımlarından kazandığı nakit parayı, dünyanın en fakir ülkelerinden bir tanesi olan Kuzey Kore’den nükleer donanım almak için kullanabilir.’’ ifadelerini kullanmıştır.
Bunun da ötesinde Bolton açısından İran’ın JCPOA anlaşmasına uyumu da konunun dışındadır. Ocak ayında attığı bir Twitter mesajında; ‘‘İran’ın Nükleer Anlaşmayı ihlal edip etmediğine yönelik bugüne kadar gereğinden fazla tartışmalar oldu. Önemli olan; bu anlaşmanın en baştan kötü olduğu, bunun hâlâ geçerli olduğu ve bu anlaşmanın yırtılıp atılması gerektiğidir’’ ifadelerini yazmıştır.
Bolton’un göreve getirilmesi, tıpkı Kuzey Kore ile olduğu gibi, İran nükleer anlaşması için de inanılmaz hassas bir zamana denk gelmiştir. Aslında JCPOA’nın kaderi muhtemelen, Trump-Kim zirvesi için de önerilen Mayıs ayında belli olacaktır. 12 Ocak 2018 tarihinde Başkan Trump, Avrupalı müttefikleri ve Kongre’ye anlaşmayı düzeltmeleri, aksi takdirde ABD’nin nükleer yaptırımlardan vazgeçeceği ve anlaşmadan çekileceğini ifade ederek, 120 günlük bir süre vermiştir. Avrupa ile asgari düzeyde bir anlaşma ve ABD milletvekillerinin başkanı anlaşmada tutması için gayret gösteren McMaster, Tillerson ve Savunma Bakanı James Mattis ile birlikte defalarca Trump’ı JCPOA’yı çöpe atmaması konusunda uyarmıştır.
Birleşik Devletler Dışişleri Bakanlığından bir ekip, Trump’ın anlaşma kapsamında kalması karşılığında, İran balistik füze programını onaylamak maksadıyla; ilave Avrupa yükümlülükleri gerektiren, IAEA denetim haklarını yeniden tanımlayan ve İran nükleer programında uranyum zenginleştirme sınırlamalarının zayıfladığı, JCPOA’nın 10 ve 15’inci yıllarında ilave sınırlamaların çerçevesini belirleyen bir uzlaşma için Fransa, Almanya ve İngiltere’den paydaşları ile birlikte çalışmalarını sürdürmektedir.
Bolton, belki de İran şahini arkadaşı Pompeo ile birlikte, Dışişleri Bakanlığına canlarını sıkmamalarını söyleyebilir ve onları, başkanın Avrupalılar ile yapılacak düzenlemeleri yetersiz olarak nitelendirerek, reddetmeleri yönünde teşvik edebilir.
Çevirenin Notları: Yazı aslına sadık kalınarak çevrilmiştir ve yazar ile yayıncı kuruluşun görüşlerini yansıtmaktadır. Yazının çevrilmesi ve paylaşılması, kesinlikle Sun Savunma Net ve çevirenin aynı görüşleri paylaştığı anlamına gelmemektedir. Yazının orijinal metnine aşağıdaki link üzerinden erişebilirsiniz.
Çeviren, Başkan Trump ve avenesinin, önümüzdeki dönemde dünyanın ve bölgemizde Türkiye’nin başına çorap öreceği endişesini taşımaktadır, bu nedenle bu yazıyı çevirerek, lisan öğrenme şansını yakalayamadığı için dış basını takip edemeyen değerli okuyucular ile paylaşmıştır.
Yazar: Colin Kahl ve Jon Wolfstahl, Foreign Policy, 23 Mart 2018
Çeviren: Ercan Caner, Sun Savunma Net, 26 Mart 2018
https://sunsavunma.net/john-bolton-ulusal-guvenlik-icin-tehdittir/