Ukrayna Devlet Başkanı Petro Poroşenko, Bugün yapılan toplantının ardından yaptığı açıklamada, Ukrayna’da bağımsız Ortodoks Kilisesi’nin kurulduğunu bugün resmi olarak ilan etti.
Devlet Başkanı Petro Poroşenko, kilisenin başpiskoposunun Epifaniy olarakta anılan Sergey Dumenko olduğunu açıkladı.
Petro Poroşenko, “Bugün yeni, birleşik bağımsız Ukrayna Ortodoks Kilisesi doğdu. Bu kilise “Putin’in olmadığı kilise, bu kilise, Moskova Patriği Kirill’in olmadığı kilise ,bu kilise Rusya yönetimine ve Ukraynalıları öldüren Rusya ordusuna dua edilmeyen kilise, bu kilise, Ukrayna ve Tanrı ile beraber olan kilisedir” dedi.
Moskova Patrikhanesi sözcüsü Nikolay Balaşov, ise Kiev’de alınan yeni Ukrayna kilisesi kararına tepki gösterdi. Kararın dini açıdan yetkili olmayan kişiler ve devlet başkanının katılımıyla alındığını dolayı kurallara uygun olmadığını söyledi. “Bu karar ve yapılan seçim Rus Ortodoks Kilisesi için bir anlam ifade etmiyor.” dedi.
Rus Ortodoks Kilisesi Patriği Kirill ise Katolik Kilise’nin ruhani lideri Papa Francis’e, dünyanın çeşitli kiliselerinin liderlerine, Birleşmiş Milletlere ve kimi uluslararası örgütlerin liderlerine birer mektup göndererek. Ukraynalı siyasilerin dini adamları üzerinde baskı uyguladığını iddia etti.
Ukrayna Kilisesi’nin bağımsızlığını kabul etmeyen Moskova, bu durumun tarihi gerçeklere aykırı olduğunu ileri sürüyor.
Ukrayna’da bazı kiliseler bağımsızlık kararı rağmen , Moskova Kilisesine bağlı kalmaya devam edeceklerini açıkladılar.
Öteden beri Moskova Patrikliğinin, Ukrayna’da bir otosefal kilisenin oluşturulmasına itirazının temeli, bunun siyasi nedenleri olduğu, dogmatik dini farklılıklardan ileri gelmediğiydi.
Bu doğru ancak Moskova Patrikliğinin bu doğruyu Ukraynalılara hatırlatması onu Ortodoksluğun bölünmesine karşı mücadele eden Aziz haline getirmez.
Tam aksine bu sadece büyük dini bölünmelerin arkasında politik tartışmaların olduğunu hatırlattığı için Moskova Patriğine Ukraynalıların son kez teşekkür etmesi için iyi bir neden oldu.
Aynı zamanda bu gerçeğin tekrar hatırlatılması Ukraynalıların bağımsız kilise kurma çabalarını da hızlandırdı.
Meselenin kederli yanı politik tartışmalarda taraflardan biri kazanır veya sulh olur ardından tartışmalar zamanla silinip gider, dini tartışmalar ise kuşaktan kuşağa binlerce yıl yaşatılıyor. İslamda Sünni- Şii tartışması, hıristiyanlıkta Ortodoks – Katolik bölünmeleri vs…
Ukraynalıları tebrik etmeden önce. Bu durumu anlamak için tarih içinde biraz geriye gitmek gerek.
Din adamları arasında tartışmalar hep var olmuştur halada var. Genellikle bu tartışmalar dini gruplardan birinin diğerini marjinalize etmesiyle son bulur. Hristiyanlık içindeki tartışmalar “o güne” değin imparatorun gözetiminde gerçekleşiyor tartışmanın taraflarından biri ikna ediliyor yada sapkın ilan edilip çözüme kavuşturuluyordu. Hz.İsa’nın insan ve tanrı doğası hakkındaki tartışmalar Roma imparatorluğu bölününceye dek Hristiyanlık içinde büyük bir sorun olmadı.
Hristiyanlığı ilk kabul eden Roma İmparatoru Büyük Konstantin, 330’da imparatorluğunu bilinen kimi nedenlerden dolayı merkezini Roma’dan ikinci bir Nova Roma olarak kurduğu İstanbul’a taşıdı.
Bu Roma’da yerleşik olan hem siyasi hemde dinî otoriteleri zamanla rahatsız etti. Bu yıllar boyunca İstanbul’un dinî yönden taşıdığı öneme dair anlatılan çeşitli hikayelerle, bu şehre Hristiyanlık açısından da meşrutiyet kazandırılmaya çalışıldı.
İkinci iznik Konsili
Örneğin Roma şehri kendisini Aziz Petrus’a dayandırırken Konstantinopolis kendisini Aziz Kefernahumlu balıkçı Andreas’a dayandırdı…Hristiyanlığın kimi kutsal emanetleri İstanbul’a getirildi,
Roma ile İstanbul arasındaki ilk mücadele, 343’te Sofya toplanan konsilde ortaya çıktı. Batı Roma İznik geleneğini devam ettirmekteydi. Roma, İstanbul’un tehlikeli yükselişinin önünü kesmek amacıyla kiliseyle ilgili her türlü resmî kararda tek yetkili mercinin kendisi olduğunu ilan etti.
381’de İmparator I. Theodosius’un topladığı ve hiçbir Romalı temsilcinin çağrılmadığı Birinci İstanbul Konsili’nde Roma’dan sonra ikinci yetkili mercinin Konstantinopolis olduğu ilân edildi. Bu konsilin disiplin ve hiyerarşi konularındaki kararları Katoliklerce asla teyit edilmemiştir. Konsilin üçüncü kanonunda yer alan, “Yeni Roma olarak İstanbul piskoposluğu Roma’dan sonra gelmektedir” maddesi Romalı yetkililerce şiddetle eleştirilmiştir.
Daha çok İsa’nın tabiatı konusundaki tartışmaları bastırmaya yönelik olarak 451 yılında toplanan dördüncü ekümenik konsilde (Kadıköy Konsili) Konstantinopolis’in Roma ile eş imtiyazlara sahip olduğu görüşü resmen onaylandı. Kalkedon (Kadıköy) Konsili (28. kanon), Asya ve Trakya’daki bütün metropolitlerin Konstantinopolis piskoposluğunca tayin edilmesi gerektiğini öngörerek İstanbul’un hâkimiyetini pratik konularda da güçlendirdi.
Gerek bu karar, gerekse Roma’nın üstünlüğünün Petrus’tan değil kilise babalarınca bahşedilen imtiyazdan geldiğini savunan konsil kanonları Katolikler’ce asla kabul görmedi. “Aşağı yukarı Moskova kilisesinin savunduğu tezde buna benziyor.”
Kalkedon (Kadıköy) Konsili’nden itibaren imparatorların din konusundaki egemenlikleri arttı. Konstantinopolis’i Roma’ya karşı güçlendirmek isteyen imparatorların arzusu bu artışın büyük nedeniydi.
İmparatorların dinî işlere müdahalelerine en önemli örneklerden ilki I. Justinianus’un tavrıdır (6. yüzyıl). Merkezî otoriteyi güçlendirmek amacıyla hazırlattığı “sivil hukuk”unda I. Justinianus, Konstantinopolis’i Roma’dan sonra ikinci sıraya koydurtmasıydı.
“İstanbul Patriği 4. John tarihte ilk defa ekümenik patrik unvanını alarak Konstantinopolis’in tek ve evrensel kilise olduğunu ileri sürmüştür. Batılı din adamları papanın bile bu unvanı kullanmaya cesaret edemediğini ileri sürerek John’u şiddetle eleştirdiler.”
İmparator III. Leon 8. yüzyılda, devletin merkezî otoritesini yeniden oluşturma projesinin bir parçası olarak Sicilya, İllirya ve bazı Ege adalarının yönetimini Roma’nın elinden alıp Konstantinopolis’e devretti.
Roma’daki Patrik III. Stefan, Romaya Avrupa’nın kuzeyinden gelen tehdidler karşısında Konstantinopolis’teki hükümetten istediği yardımı alamayınca Cermen kabileleri Latin dünyasına ait bazı toprakları ele geçirdi. Roma’nın asla unutmadığı bu olay doğu coğrafyası ile irtibatın tamamen sona ermesine sebep olmuştur.
İki kilise arasında diğer bir problem de 9. yüzyılın ortalarında Balkan halklarının hristiyanlaştırılması konusunda ortaya çıkmıştır. Balkan topraklarında yaşayan putperest Slav halkları arasında misyonerlik faaliyetine girişen ilk merkez Roma olmuştur. Fakat Roma’nın üstünlük kurma amacıyla başlattığı bu faaliyetler bizzat Patrik I. Fotios’un çabaları sayesinde sonuçsuz kalmış ve Konstantinopolis patrikliği Balkanlar’ın hristiyanlaştırılması işini üstlenerek bölgedeki egemenlik yarışını kendi lehine çevirmiştir. 1043’te Konstantinopolis patriği olan Cerularius 1053’ten itibaren Roma’ya karşı şiddetli bir kampanya başlatarak bütün Latin kiliselerini kapattı.
Aziz Gennadi II Scholary, Bizans’ın son Patriği ve Fatih Sultan Mehmed, Çağdaş bir Mozaik / Святитель Геннадий II Схоларий, последний Патриарх Византии
Roma İmparatorluğunun uzun bir arayla her iki yakasının çöküşünün ardından. Doğu Roma’nın mirasının kime kaldığı tartışmalarının en önemlisi Rus Çarlığı ile İstanbul Patrikhanesi arasında yaşandı. Bu tartışma bugünde Ekümenik İstanbul Patrikhanesi’nin Hristiyanların denetiminde olmayan topraklarda olması çerçevesinde devam ediyor.
Moskova Kilisesi ile tüm bağlarını koparan kendi otonom kilisesini Ekümenik Fener Rum Patrikliğinin desteği ile nihayet kuran Ukrayna’da tartışmalar şimdi başlayacak ve bu kararın neden olacağı tartışmalar ise yüzlerce yıl daha devam edecek . Osmanlı içerisinde “ekümenik” bir statüye sahip Patrikhane Cumhuriyetle beraber Eyüp Kaymakamlığına bağlı bir kilise haline gelse bile Ortodoks dünyası için hala ekümenik “evrensel”.
Gökmen Aldoğan
Tuanet