Libya’da meşru Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne savaş açan Halife Hafter’in Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Mısır ve İsrail ile başta Fransa olmak üzere bazı Batılı devletler tarafından desteklendiğini belirten uzmanlar, bu güçlerin Libya’da barış ve istikrardan ziyade kendi çıkarlarına hizmet edecek bir yönetim istediklerini savundu.
Libya’da 42 yıllık Kaddafi yönetiminin, ABD ve Batı’nın desteklediği “Arap baharı” maskeli darbeyle indirilmesinin ardından çatışmalar, kan ve göz yaşı bir türlü dinmedi. Ülkede söz sahibi olmak isteyen uluslararası güçlerin desteklediği General Halife Hafter’in İsrail gizi servisi MOSSAD ile de iş birliği yaptığı iddia edildi.
İsrail’de yayın yapan Maariv gazetesinin istihbarat analisti Yossi Melman’ın Twitter hesabından yaptığı “Libyalı General Halife Hafter, İsrail istihbarat servisi MOSSAD ile irtibat halinde” şeklindeki paylaşımı tartışmalara yol açtı.
Yossi Melman ve Salih Al Nami’nin açıklamalarını AA muhabirine değerlendiren uzmanlar, Libya’da Birleşmiş Milletler (BM) tarafından tanınan Ulusal Mutabakat Hükümeti yerine Hafter’i destekleyenlerin bölgede demokratik ve güçlü bir devlet istemediklerini kaydetti.
Yossi Melman’ın açıklamasını kendi Twitter hesabından duyuran Filistinli yazar Salih Al Nami, Hafter’in MOSSAD’ın yanı sıra Fransa, Mısır ve BAE ile de bağlantısı olduğunu söyledi.
“HAFTER ALDIĞI DIŞ DESTEĞE RAĞMEN HEZİMETE UĞRADI”
Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Doğu ve Afrika Araştırmaları Enstitüsü (DOAF) Müdürü Prof. Dr. Enver Arpa, Libya’da Kaddafi’nin 2011 yılında devrilmesinin ardından yaşanmakta olan iktidar mücadelesinde tarafların yeni ittifak arayışlarına hız verdiğini söyledi.
General Hafter’in Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer uluslararası kuruluşlarca tanınan ve Türkiye tarafından meşru muhatap olarak kabul edilen Ulusal Mutabakat Hükümetine (UMH) karşı güç kullanarak yönetimi ele geçirmeye çalıştığını belirten Prof. Dr. Arpa, “Hafter, 2014 yılında meşru yönetime karşı darbe girişiminde bulunmuş ancak başarılı olamamıştır. 2015 yılında Tobruk merkezli Temsilciler Meclisi tarafından Libya Ulusal Ordusu başkanı ilan edilen General Hafter’in 4 Nisan’da başkent Trablus’a saldırı girişiminde bulunması ülkeyi yeni bir gerilime sürüklemiştir.” diye konuştu.
Prof. Dr. Arpa, Trablus’taki Ulusal Mutabakat Hükümetine bağlı güçlerin Hafter’in Trablus yönündeki saldırılarını püskürtmesinin, lojistik merkezi ve harekat noktası olan Giryan kentini geri almasının, Hafter’e büyük bir prestij kaybettirdiğini anlattı.
Ülkede radikal güçlerle mücadele ettiğini ileri sürerek Mısır, Suudi Arabistan ve BAE gibi ülkelerin desteğini arkasına alan Hafter’in bu ülkelerin açık, Fransa ve Rusya gibi ülkelerin ise örtülü desteğine rağmen bu saldırılarda başarılı olamadığını kaydeden Prof. Dr. Arpa şöyle konuştu:
“Hafter önemli bir hezimet yaşamıştır. Bu yenilgisinin etkisini azaltmak için ülkedeki meşru hükümete destek veren Türkiye’yi suçlama yoluna gitmiştir. Son aylarda yaşanan bu gelişmelerle büyük bir itibar kaybına uğrayan Hafter, toparlanmak için yeni ittifak arayışlarına girişmiş bulunmaktadır.
Her ne kadar Fransa tarafından açıkça ilan edilmese de Hafter’in Fransa’dan önemli destekler aldığı medyaya sık sık yansımaktadır. Hafter’e bağlı lojistik merkezlerinde Fransız ordusuna ait çeşitli füzelerin bulunması, bu desteği gözler önüne sermiştir. Nisan ayında planlanan darbe girişiminde Hafter birliklerine askeri danışmanlık yapmak üzere ülkeye geldikleri iddia edilen diplomatik pasaportlu 13 Fransız vatandaşının Tunus sınırında yakalanması bu desteğin başka bir delili olarak kabul edilmektedir. Bu gelişmenin ardından Trablus’taki Ulusal Mutabakat Hükümeti, Fransa ile yapılmış olan tüm güvenlik işbirliği anlaşmalarını askıya aldığını açıklamıştır.”
“HAFTER-MOSSAD İLİŞKİSİ DÜNYA BASININDA GÖRMEZDEN GELİNDİ”
Prof. Dr. Arpa, Hafter’in, Fransa ve Rusya’nın yanı sıra İsrail devletiyle de iş birliği yaptığının ortaya çıktığını vurgulayarak “İsrail Maariv gazetesi istihbarat işleri yorumcusu Yossi Melman 7 Ağustos 2019 tarihinde Twitter hesabında yaptığı paylaşımda Halife Hafter’in MOSSAD’la iş birliği yaptığını açıklamıştır. Sosyal medyada büyük yankı bulan bu açıklama BAE, Mısır ve Suudi Arabistan gibi ülkeler dahil olmak üzere dünya basınında görmezden gelinmiştir.” şeklinde konuştu.
“Hafter’in geçmişi incelediğinde bu tür ilişkilerde bulunmuş olması yadırganmamalıdır.” diyen Prof. Dr. Arpa, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Onun geçmiş yıllarda geliştirdiği bu tür ilişkilerle Libya’da yükselen bir aktöre dönüştüğü ifade edilmektedir. Kaddafi’nin 1978-1987 yılları arasında Çad’a karşı yürüttüğü savaşta esir düşen Hafter, Amerikan ordusunun yardımıyla kurtarılmış ve siyasi sığınma hakkı alarak Amerika’ya yerleşmiştir.
CIA ile iş birliği yapmakla suçlanan Hafter, Amerika’daki ikameti süresince Kaddafi’ye karşı çeşitli faaliyetlerde bulunmuştur. Hafter bu karanlık ilişkilerinden dolayı Libya halkı nezdinde şüpheli bir kişilik konumuna düşmüştür. Amerika’da CIA merkezine yakın bir bölgede ikame etmesi bu suçlamayı güçlendiren bir husus olmuştur. Hafter, 20 yıllık bir Amerika yaşantısının ardından 2011 yılında Kaddafi’ye karşı başlayan ayaklanmadan bir ay sonra Libya’ya geri dönmüş ve ülkede BM’nin çabalarıyla kurulan meşru hükümete karşı mücadele başlatmıştır.”
“HAFTER, ŞİMDİ DAHA ÇOK İSRAİL İLE YAKIN ÇALIŞIYOR”
Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORSAM) Başkanı Prof. Dr. Ahmet Uysal da Maariv gazetesinin istihbarat analisti Yossi Melman’ın Twiter hesabından paylaştığı “Libyalı General Halife Hafter İsrail casusluk servisi MOSSAD ile irtibat halinde.” bilgisinin sürpriz olmadığını söyledi.
Orta Doğu’da yaşanan kaosta İsrail’in doğal olarak payı olduğunu aktaran Prof. Dr. Uysal, “Batı’nın bir uzantısı olarak İsrail, bölgede güçlü bir ülke istemiyor. Batı demokrasi ile bölge halkın gücünün yönetime yansımasını istemiyor. İsrail onlar adına hareket ederken, BAE de İsrail ve Batı adına aynı politikaları uyguluyor.” diye konuştu.
Darbeleri destekleyen ve iç çatışmaları körükleyenlerin arkasında Birleşik Arap Emirlikleri (BEA) ve İsrail olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Uysal, şu değerlendirmede bulundu:
“BAE ve İsrail’e, yaptıkları anti-demokratik uygulamalar ve ihlaller dolayısıyla kimse hesap sormuyor. Aynı şekilde bu ülkeler tarafından desteklenen Hafter’den de yaptığı katliamlar, suikastlar ve insan hakları ihlallerinden dolayı hesap sorulmuyor. ABD ile koordineli hareket eden Hafter’in şimdi daha çok İsrail ile yakın çalıştığı ve ABD’nin geri çekildiği anlaşılıyor. Ama olayın özü itibariyle çok fark olmasa da Trump döneminde ABD’nin Libya’ya ilgisinin biraz azaldığı fark edilmektedir.”
“KADDAFİ DÖNEMİNE DÖNÜŞ ARAYIŞI VAR”
Kırklareli Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve ANKASAM Uluslararası Güvenlik Danışmanı Dr. Öğretim Üyesi Emre Ozan ise Libya’da yaşanan son gelişmelerin, Arap Baharı’nın temel çelişkisini gözler önüne serdiğini belirterek, “Libya, Kaddafi rejimi devrildikten sonra başarısız bir devlete dönüştü. Tabii bu belirsizlikler herkesi rahatsız ediyor.” dedi.
Libya’nın Avrupa’ya yönelik yasa dışı göç yollarının en önemli merkezlerinden biri olduğunu aktaran Dr. Ozan, şu ifadeleri kullandı:
“Libya’daki istikrarsızlık bölge ülkeleri açısından da riskleri artırıyor. Bu kadar parçalanmış bir yapı varken, toplumsal uzlaşıya dayalı bir yönetim tesis etmek çok zor ve uzun zaman alacak bir formül. Bunun yerine, tıpkı Kaddafi döneminde olduğu gibi merkezi ve güçlü bir yönetimin tesis edilmesi ve istikrarın otoriter bir yönetimle tekrar sağlanması üstü örtülü olarak çoğu uluslararası aktörün benimsemiş olduğu bir seçenek. Kısaca, Kaddafi dönemine bir geri dönüş arayışı olduğunu söyleyebiliriz.
Bu arayış çok önemli bir soruyu gündeme getiriyor. Bu otoriter yönetimin başında kim olacak? Bu noktada, Libya’daki hangi aktörün hangi uluslararası güçlerle iş birliği yaptığı önemli bir husus. Ulusal Mutabakat Hükümeti, Türkiye de dahil olmak üzere, uluslararası toplumun tanıdığı meşru bir hükümet.”
Dr. Ozan, General Halife Haftar’ın, tam da Ulusal Diyalog Konferansı öncesinde Trablus’u ele geçirmek için askeri operasyon başlattığını hatırlatarak, bu adımın birtakım uluslararası güçlerin yeşil ışık yakmadan atılmış olmasının çok düşük bir ihtimal olduğunu söyledi.
Haftar’ın operasyon öncesi Mısır ve Suudi Arabistan’ı ziyaret etmesinin dikkat çekici olduğunu kaydeden Dr. Ozan, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Nitekim bu iki ülkeyle birlikte Birleşik Arap Emirlikleri’nin de Haftar’ı destekledikleri biliniyordu. Bölgede Msır, Suudi Arabistan, BAE’nin içinde bulunduğu iş birliğini de göz önüne aldığımızda İsrailli istihbarat analisti Yossi Melman’ın paylaştığı ‘Haftar-MOSSAD iş birliği’ ifşası şaşırtıcı değil.”
“HAFTER MEŞRUİYET ARAYIŞINDA”
Ankara Stratejik Araştırmalar Merkezi (ANKASAM) Afrika ve Uluslararası Hukuk Danışmanı Dr. Öğretim Üyesi Ceren Gürseler de Muammer Kaddafi’nin devrildiği 2011’den bu yana Libya’da farklı unsurlar arasında askeri rekabetin devam ettiğini, siyasi uzlaşma sağlanamadığını ve her iki alanda da rekabetin giderek arttığını söyledi.
Askeri ve siyasi rekabetin Trablus üzerinden devam ettiğini kaydeden Dr. Gürseler, “Libya Ulusal Mutabakat Hükümet Başkanı Fayiz es-Serrac ve Libya’nın doğusundaki askeri güçlerin lideri General Halife Haftar arasında 2019 yılı içinde devlet başkanlığı seçimlerinin düzenlenmesine kadar uzlaşma sağlanmıştı. Fakat Haftar, es-Serrac denetimindeki Trablus’u ele geçirmek için askeri operasyon başlatmış ve böylelikle uzlaşmanın sağlanmasını daha da zorlaştırmıştı. Askeri ve siyasi rekabetin bugün Trablus merkezli olması, rekabetin en zorlu aşamasına gelindiğini gösteriyor. Trablus üzerinde kimin hakimiyet sağlayacağı, siyasi ve askeri sürecin de nasıl ilerleyeceği konusunda belirleyici olabilir.” diye konuştu.
Haftar’ın Trablus’u ele geçirerek kendine meşruiyet kazandırmayı amaçladığını vurgulayan Dr. Gürseler, şöyle konuştu:
“Haftar, arkasına başta Suudi Arabistan, Mısır ve İsrail gibi ülkelerin desteğini alarak bir oldu bitti ile Trablus’u ele geçirmek ve kendini yegane siyasi aktör olarak ilan etmek istiyor ve muhtemelen uluslararası arenanın da kendisini bu şekilde tanıyacağını düşünüyor. Haftar sırasıyla Bingazi’de, ülkenin güneyinde, petrol bölgelerinde kontrolü ele geçirdi.
Haftar, Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin elindeki Trablus’un kontrolünü alarak bugüne kadar gelinen süreci elinin tersiyle itebilir. Ayrıca Haftar’ın başkanlık seçimi görüşmelerini etkilemeye çalıştığı ve görüşme masasında pazarlık gücünü artırmayı, hem sahada hem de masada güçlü olduğunu göstermeyi hedeflediği düşünülebilir.”
“DIŞ GÜÇLERİN DESTEĞİYLE SAHNEYE ÇIKTI”
Dr. Gürseler, İsrailli İstihbarat analisti Yossi Melman’ın Haftar’ın MOSSAD ile iş birliği içinde olduğuna dair paylaştığı bilginin şaşırtıcı olmadığını ifade ederek, Haftar’ın Libya’da sahneye çıkışının bile dış güçlerin müdahalesi ve desteği neticesinde gerçekleştiğini vurguladı.
General Haftar’ın Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Rusya ve Fransa tarafından askeri ve siyasi olarak desteklendiğini aktaran Dr. Gürseler, şunları kaydetti:
“Es-Sarrac özellikle Paris’in Haftar’a desteğinden şikayet ederek ‘Bu tutum değiştirilmez ise ikili güvenlik antlaşmaların askıya alınabileceğini’ duyurdu. Es-Serrac, BM Güvenlik Konseyi’nden (BMGK) Haftar’ı saldırılardan sorumlu tutmasını istemektedir.
Trablus konuşlu savaş suçları ve insanlığa karşı suç işlediği gerekçesiyle Haftar’ın UCM’de yargılanmasını talep edeceklerini açıklamıştır. İngiltere ve Almanya, Es-Sarrac yönetiminin tepkisine uyarak Haftar’a yönelik ambargo uygulanmasını istemektedir. Rusya’nın bu tarz unsurlara karşı çıkması etkili olup BMGK’da Haftar’a yönelik henüz sert bir ifade kullanılmamaktadır.”