Faruk Çelik üç yıl önce söylemiş, Pakdemirli yeni uyanıyor. Tarihler 23 Mart 2019’u gösterdiğinde Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, “Tarımda Milli Birlik adında bir projemiz var, bunu da inşallah nisan, mayıs ayı içinde açıklıyor olacağız. Alt detaylarını da şu anda doldurma aşamasındayız, yüzde 90-95 oranında bitirdik” diyordu…
TARIMDA MİLLİ BİRLİK PROJESİ
Pakdemirli, sivil toplumun tarım anlamında önemli olduğunu belirtti. Yeni bir proje için hazırlıklarının sürdüğünü aktaran Pakdemirli, “Tarımda Milli Birlik adında bir projemiz var, bunu da inşallah nisan, mayıs ayı içinde açıklıyor olacağız. Alt detaylarını da şu anda doldurma aşamasındayız, yüzde 90-95 oranında bitirdik. Tarımın Türkiye’deki yol haritası, bundan sonraki 25-30 yıllık süreç belli.” ifadelerini kullandı.
Bakan Pakdemirli, çocukların toprakla buluşmasının önemli olduğunu anlatarak, bu konuda Milli Eğitim Bakanlığı ile koordineli çalıştıklarını, tarım liselerine de gereken önemi verdiklerini aktardı.
Bakanlığın kapısında, binlerce atama bekleyen ziraat mühendisi olduğunu söyleyen Pakdemirli, “Çünkü bunların birçoğu toprağa hayatı boyunca ellememiş, teorik olarak bitirmiş, sınavlarını vermiş, diplomayı almış. Mümkünse toprakla buluşmayacağı bir konumda kendilerini konumlandırmak istiyorlar. Bugün benim de itiraf etmem gereken bir şey var: Bizim Tarım Bakanlığı personelimiz yeterince sahada değil. Şimdi herkes de böyle iş istiyor. Mutlaka toprakla buluşturmamız lazım. Bu ziraat mühendisleri de baştan toprakla buluşmadığı için toprağı belki çok severek, âşık olarak gelmiyorlar.” diye konuştu.
Pakdemirli, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Bütün ziraat mühendislerine şunu söylüyorum: ‘Ne olursunuz gidin özel sektörde çalışın. Devletin verdiği bu kadar teşvik var, genç çiftçi teşviklerimiz var, birine başvurun, müteşebbis olun. Batın, çıkın, gerekirse 2-3 sene kaybedin. Bir yandan memur olmak da gönlünüzde varsa KPSS’yi de alın bir kenara koyun, bir atama yapacaksak o zaman yaparız ama şu anda edinmiş olduğunuz deneyim, hayat boyu memuriyette edinemeyeceğiniz bir deneyim.’ Bu yüzden mutlaka bu sektörde olan insanlarımız sahada olmalı ama toprakla buluşmayı çok çok önemsiyorum.”
“TARIM TOPRAKLARINI KAYBETMİYOR OLMAMIZ LAZIM”
Sadece insan kaynağının sürdürülebilirliği değil ekonomik sürdürülebilirlik de önemli olduğunu vurgulayan Pakdemirli, çiftçilerin yarın “Ben bu ürünü satamayacağım.” kaygısına düşmesi durumunda burada da sorunlar yaşanabileceğini belirtti.
Doğal kaynakların sürdürülebilirliğinin de çok önemli olduğunu anlatan Pakdemirli, şunları da kaydetti:
“Su kaynaklarımız hakikaten kıt. Bunların sürdürülebilirliği önemli. Bununla beraber toprağı da sürdürebiliyor olmamız lazım. Yani tarım topraklarını kaybetmiyor olmamız lazım. Aslında son dönemde atılan adımlar çok iyi. Çizilen resim kötü bir resim ama Türkiye’nin aşağı yukarı senelik tarım toprağı kaybı 150 bin hektardı. 2005’te çıkarılan kanunla beraber bu 60 bin hektara düştü. Geçen yıl benim bakanlığa gelmemle beraber 17 bin 500 hektara düştü. İnşallah biz bakanlık olarak bu toprakların sürdürülebilir tarım amacıyla kullanılması gayesiyle savaşımızı sürdürüyor olacağız.”
Peki dönemin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik, “Milli Tarım Projesi”ne yönelik ipuçlarını değişik platformlarda ne söylemişti?
Gelin isterseniz Faruk Çelik’in paylaştığı ‘Milli Tarım Projesi’ne yönelik bilgilere birlikte göz atalım.
* Tarımda havza bazlı üretime destek verilecek. Yapılan saha çalışmaları sonucu 941 havza belirlenerek, hangi bölgenin, hangi ürüne uygun olduğu tespit edildi. Türkiye’nin iç ve dış ihtiyacına yönelik olarak gelecek yıllardaki ekim ve dikimler bu şekilde yapılacak.
* Tarım bakanlığı bu çerçevede 19 stratejik ürün belirledi. Buğday ve yem bitkileri Türkiye’nin her yerinde, 941 havzada istisnasız desteklenecek.
* Piyasadaki dalganlamaları ve değişimleri engellemek ve fiyat dengesini sağlamak için Toprak Mahsulleri Ofisi etkin bir şekilde kullanılacak.
* Artık herkes kafasına göre değil havzasına göre tarım yapacak.
* Havza bazlı model ile Türkiye akıllı tarıma, planlamaya geçecek. İstikrarlı ve düzenli bir üretim sağlanacak.
* Destekleme başvuruları çok basit ve etkin hale getirilecek. Çiftçi yılda tek bir destekleme başvurusu yapacak. Çiftçiye 13 milyar TL’den fazla para veriyoruz ancak kimse memnun değil. O yüzden ilki ekim zamanı, diğeri de hasat dönemi olmak üzere yılda 2 kez destek vereceğiz. İlk destek Nisan-Mayıs döneminde, ikinci destek Eylül-Ekim’de olacak.
* Girdi maliyetlerini azaltacağız. Gübre ve mazotu ciddi anlamda destekleyeceğiz. Çiftçinin kullandığı mazotun yarısı kendinden, yarısı bizden. Traktörün deposuna 100 liralık mazot koyduysan 50 lirasını çiftçi, 50 lirasını devlet ödeyecek.
* Hayvancılıkta yerli üretimi destekleme modelini uygulayacağız. Kendi hayvan varlığımızı artıracağız.
* 25 ilde mera hayvancılığı yetiştirici bölgeleri oluşturuyoruz.
* Meraları hayvancılık yapmak isteyenlere ıslah şartıyla cüzi paralarla kiraya vereceğiz.
* Tarım yapılacak yerlere bina yapmak ihanettir.
* 25 ilde, 4 ayını doldurmuş ve tüm aşıları zamanında yapılmış buzağılara 750 TL destek verilecek. Yine bu bölgede yapılacak ahır ve ağılların inşasına yüzde 50 hibe desteği sağlanacak.
* Düve alımında fiyatın yüzde 30’unu devlet verecek.
* 31 ilde en az 500 baş kapasiteli damızlık üretim merkezleri kurulacak.
* 22 ilde en az 500 baş kapasiteli damızlık koç/teke üretimi için merkezler kurulacak.
* 8 ilde 250 baş kapasiteli damızlık manda üretim merkezleri kurulacak. Bu merkezlerin kurulacağı illerin tamamında ahır/ağıl yapımına, damızlık hayvana, alınacak alet edevata yüzde 50 hibe desteği verilecek. Bu merkezlerdeki üreticilerimiz hayvan almak istediklerinde rahatlıkla kredi kullanıp, direkt bu merkezlerden alım yapabilecek.
* Büyükşehir sınırları içindeki hayvan barınaklarından ruhsat harcı alma işine son veriyoruz. Ette kesim standardı ve karkas sınıflamasına geçiyoruz. Anlık süt kayıt sistemi kuruyoruz.
* Ulusal Süt Konseyi’nce uzlaşılan fiyatın altına çiğ süt düştüğünde hemen müdahale edilecek. Çiğ süt fiyatının düşmesi durumunda Et ve Süt Kurumu piyasaya girecek, fazlalığı alıp süt tozu yapımı için değerlendirecek.
* Süt mamülleri ihracatını teşvik edip, marka oluşturmaya önem verilecek.
* Türkiye’de yılda 400 bin baş buzağı ölümü gerçekleşiyor. Hayvan hastalıklarıyla mücadele artılacak. Trakya dışında Marmara’ya Orta Anadolu’ya doğru hastalıktan ari bölgeleri genişleteceğiz.
* Afyonkarahisar, Amasya, Ankara-Polatlı ve Edirne Kapıkule olmak üzere hayvan nakillerinin sağlıklı yürütülmesi için 4 ayrı noktadadinlendirme ve kontrol merkezi yapacağız.
* 184 ova sit alanı ilan edilecek, tarım dışında bir çivi dahi çakılmayacak.
* Arazi toplulaştırma ve sulama işini Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tek elden yürütecek.
* Ekilmeyen arazilerin sahiplerine makul bir bedel ödeyerek o arazilerin de ekilmesini sağlayacağız.
* Hububat, üzüm, fındık gibi bazı ürünlerin rekolteleri bakanlık tarafından tek elden açıklanacak. Bu ürünlere yönelik bir takım oyun ve spekülasyonların önüne geçmiş olacağız.
* Hububat tohumunda kendi kendimize yetiyoruz ama sebze ve yem bitkilerinde yerli tohum üretimi henüz istediğimiz seviyede değil. Bu alandaki açığı kapatmak için Ar-Ge’ye önem vereceğiz.
* Teşvik ve tedbirler 2017 yılı ürünleri için geçerli olacak.
O dönemin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik‘in açıklamalarından öne çıkanlar bu şekilde.
Yani Faruk Çelik tek tek anlatmış zaten…
Tarım sektörünü stratejik bir sektör olarak ilan ettiklerini kaydeden Faruk Çelik’in açıkladığı ‘Milli Tarım Projesi’ teoride kalmayıp gerçekten uzun vadeli şekilde uygulanabilirse kronik sorunların çözümüne yönelik umut veriyordu.
Ama her zaman olduğu gibi önemli olan reformların kağıt üzerinde kalmadan pratiğe etkin şekilde yansıtılması ve ardında sağlam bir iradenin oluşturulması gerekiyordu…
Faruk Çelik görevinden alındı, üzerine iki bakan geçti ve hala günümüz Tarım ve Orman Bakanı Ekrem Pakdemirli ”Tarımda Milli Birlik” adında bir projemiz var, bunu da inşallah nisan, mayıs ayı içinde açıklıyor olacağız diyor.
Bu projelerin detaylarını açıklayan Faruk Çelik Bakanlıktan ayrılalı kaç yıl oldu hala onun projelerini allayıp pullayıp bize kakalamaya mı çalışıyorlar?
Yıllardır söylendiği üzere Türkiye tarımsal hasıla bakımından Avrupa birincisi, dünya yedincisi. Tarımsal hasıladaki bu başarıyı üretim dışındaki alanlara yaymadığımız sürece bu rakamlar pek bir anlam ifade etmiyor.
Deyim yerindeyse salt üretim ile bu işin hamallığını yapıyoruz. Bu yüzden de 17 milyar dolar seviyesindeki bir ihracat rakamına takılıp kalıyoruz.
Halbuki tarımsal hasıla bakımından Türkiye’den geri durumda olan birçok Avrupa ülkesi bizden 3-4 kat daha fazla tarımsal ihracat kapasitesine sahip ve tarımda ciddi bir farkla dış ticaret fazlası veriyor.
O yüzden üretim süreci kadar sonraki kademeleri de planlamalı, ihracatı artırmak kadar ihracatın birim fiyatını da artırmayı gündemimize almalıyız.
İşte bu yüzden verimlilik kadar kalite, katma değer, markalaşma, Ar-Ge, inovasyon ve pazarlama stratejileri de tarımın gündemine girmeli.
Açıklanan reform paketinde alternatif pazarların yaratılması noktasına değinilmedi.
Katma değerli üretime yönelik teşvikten bahsedilmedi.
Özetin özeti, reformu sadece üretim odaklı değil diğer safhalarını da dikkate alarak hayata geçirmek önemli. Aksi takdirde konunun sadece bir boyutuna odaklanarak bütüncül bir politika oluşturmak zor.
Umarız önümüzdeki günlerde açıklanacak detaylarda, eksik kalan bu noktalara da atıfta bulunulur.
150 milyar dolarlık tarımsal üretim hasılası ve 40 milyar dolarlık tarımsal ürün ihracatı olan 2023 hedeflerine ulaşmanın yolu bizce bu bakış açısından geçiyor.
Umarız geçmişte olduğu gibi icraatlar sözde kalmaz ve hakettiği şekilde hayata geçirilir.
Yoksa Faruk Çelik projelerini araklayıp, gözboyama ile bu milletin ve çiftçinin size inanacağı yok.
Zira çiftçi artık bu işten para kazanmak, vatandaşta ucuz sebze ve meyve yemek istiyor…
Çünkü artık şunun farkına varmalıyız: “Çiftçi refahı artmadan rekabet gücümüz artmaz”
HABER: MURAT DORUK