Türkiye’nin özellikle Amerika ile olan ilişkisinde neler yapmakta olduğunu daha iyi kavrayabilmek için ben yıllar önce okumuş olduğum Immanuel Wallerstein’in “The Modern World System” adlı çalışmasını ve onunla ilgili makaleleri okuyarak geçirdim son günleri.
Wallerstein 16’ncı yüzyıldan itibaren dünyada tüm ülkeleri kapsayan bir modern dünya sistemi oluştuğunu öne sürüyor.
Bu dünya sisteminde merkez konumunda olan ülkeler yanında bu merkeze bağlı olan çevre ülkeler de bulunuyor. Çevrenin ayırt edici özelliği özellikle ekonomik açıdan ancak askeri-kültürel düzeylerde de merkeze bağımlı olarak hareket edinilmeleri ve bu yüzden sonuç itibariyle merkez tarafından sömürülmeleridir.
Merkezin hangi ülke olacağı tarihi süreçte değişir de. Örneğin en büyük değişimlerden bir tanesi merkez olma konumunun İngiltere’den Amerika’ya geçmesi ile İkinci Dünya Savaşı sonrasında yaşanmıştır.
Sonradan merkezin gücüne isyan edip güçlenen ülkeler de çıkabilir. Örneğin Almanya bunlardan bir tanesidir. Ancak Almanya Amerika’nın gücü karşısında sadece “yarı çevre” (semi periphery) olabilmiştir. Bu yarı çevre ülkeler, çevre ülkelere karşı sanki merkezmişler gibi davransalar da asıl merkez ülkeden, çevre ülke gibi muamele görmeyi sürdürürler.
“TÜRKİYE KENDİ KONUMUNU DEĞİŞTİRMEYE BAŞLADI”
Türkiye cumhuriyet olarak kurulduğundan bu yana merkez ülke tarafından çevre ülke muamelesi gördü.
Ak Parti’nin iktidara gelmesiyle hızlanan süreçle Türkiye kendisini çevre ülke olmaktan çıkarıp bir ara süreç olan yarı çevre konumuna sokmaya başlamıştı. Yani Amerika ile ilişkisinde çevre ülke tavırları alırken diğer ülkeler ile olan ilişkilerinde merkezmiş gibi davranmaya başlamıştı Türkiye.
Ancak görünen o ki Başkan Erdoğan’ın Türkiye için düşündükleri bununla yeterli değil, iyi ki de değil açıkçası. Erdoğan merkez çevre bağını ve mevcut dünya sistemini iyice sorgulamak ve değiştirmek niyetinde. Benim gelişmeleri okumam bu yönde.
Bu değişimi zorlamak için Türkiye kendisini de bir merkez ülke gibi konumlamak zorunda zaman içinde.
Bunun olup olmayacağı ekonomide yaşanan gelişmelere bağlı açıkçası.
Ancak onun olup olmayacağını anlamayı beklemeden şu anda neyin olmakta olduğuna iyi bakmalıyız.
Türkiye şu anda kapitalist dünya siteminin merkezine isyan etmiş durumdadır.
Bu merkezin şu ana kadar görmediği, duymadığı, alışık olmadığı boyutta bir isyandır.
Onun sistem içindeki tüm hegemonyasını sarsacak düzeyde bir başkaldırıdır bu.
Merkez, çevresi üzerinde gücünü daima ekonomik süreçlerde güçlü tutmak zorundadır.
Amerika merkez gücü bu hegemonyasını son dönemde dünyada uyguladığı yaptırımlar ile uygulamaya çalışıyordu.
S-400’leri almasıyla birlikte merkezin rolünü sorgulamaya girişen Türkiye, yaptırım tehdidinin kendisine sökmeyeceğini de söyleyerek tüm dünya sisteminin işleyişini sorgulamaya başladı.
Washington’da gözlemlenen durağanlık, şaşkınlık ve korku da bundan kaynaklanıyor.